1999 Yılı 17 Ağustosunda, bir deprem yaşadık. Ardından 12 Kasım depremi geldi.

Tam bir felaketti...

Maddi kayıplarımız çok büyüktü.

Ekonomimiz çöktü.

Hiç kimsenin, iş düşünecek hali kalmadı.

Bu felaketin izlerinin, uzun yıllar silinemeyeceğini düşünüyorduk.

Meğer öyle değilmiş.

Bizim gözlerimiz, yanlış görüyormuş.

D.İ.E bizim yanlışlıklarımızı, istatistiklerle ortaya koydu.

1998’ de ( 1987 yılı sabit fiatları ile ) 974 milyar olan Bolu G.S.Y.İ.H. si deprem yılı olan 1999’ da 972 milyar olmuş. Yani biz depremden hiç ama hiç zarar görmemişiz.

2000 yılında ise: arkadaş bize deprem vız gelir, deyip öyle bir çalışmışız, üretmişiz ki deme gitsin.

(2000 yılında Düzce Bolu’ dan ayrılıp yeni bir vilayet oldu)

D.İ.E. ye göre 2000 yılında Bolu 859, Düzce 345 milyar G.S.Y.İ.H gerçekleştirdi. İkisinin hasılalarını birleştirdiğimizde yekün 1204 milyar çıkar. Bu da 1999’ un G.S.Y.İ.H den %23 daha fazla.

- Maşallah Tu........Tu........ nazar değmesin.

Bu ne gayret, bu ne çalışkanlık olacak şey değil, Guines rekorlar kitabına girmeli, dünyaya örnek diye gösterilmeli.

Zaten D.İ.E de bu başarımızı takdir etmiş.

Aferin şu Bolu’lara deyip zenginlikte Kocaeli’ni birinci Bolu’yu ikinci ilan etmiş.

Ne kadar övünsek azdır.

Meğer bizim fert başı G.S.Y.İ.H mız 5687$ olmuş. Pangir olmuşuz,

Pangir...(zengin)

D.İ.E aynı zamanda sapla samanı bir güzel ayırmış.

Bizi ikincilikle mükafatlandırırken Düzce’yi layık olduğu yere oturtmuş.

Ey Düzce’liler öyle bir zenginiz, çalışkanız diye böbürlenmeyin. Siz gelişmişlik sırasında 56. Sınız demiş.

Düzceli gardaşla:

- Yılla yılı biz Düzceliyüz, Bolu’dan böyüğüz , neçün bizi Bolu’ya bağlı dutuyonuz. İlla biz de Vilayet olacuz deye bağırıp, çağırıp durdunuz. Arabalarınıza “mecburen 14’lü plakayı taktığınızdan, Bolu’lu olmadığınızı anlatmak için “arabalarınızın arkasına” DÜZCELİ diye, kocaman 6yazılar yazdırdınız.

Bizimle hiç bütünleşmediniz. Ne yapıp ettiniz, Milletvekillerini hep Düzceli yaptınız.

Her işte Düzce’yi kayırttırdınız.

Devlet yatırımlarının ağırlığını, Düzce’ye kaydırttınız.

Araziyeniz düz ve böyüktü, adamı eksen bitedi. Bizim sizin gibi böyük araziyemiz yoktu. Engebeli idi, küçüktü, bize tembel derdiniz.

Tembel kimmiş gördünüz mü?

D.İ.E Bolu, Düzce’ den üç misli zengin dedi.

Oh olsun!!!

Emme Bolu Ticaret Sanayi Odası adına 1999 iktisadi raporunu hazırlayan Prof. Uğur Eser ve Yrd.Doç Bahadır Aydın sizden yana gılıç salladı. Onlarda D.İ.E. nin verilerini kullanıp sizin Bolu – Düzce birleşik halde iken il G.S.Y.İ.H.SININ % 42 (X) sını ürettiğinizi ifade etti. Onların hesabına göre sizin G.S.Y.İ.H. nız 505 milyar

İşte bu noktada kafamız karıştı

D.İ.E nin rakamımı doğru, yoksa sayın akademisyenlerinki mi?

11/03/2002 de sayın valimiz 2001 yılı ile ilgili bir basın toplantısı yaptı.

2001 yılı yatırımları ile ilgili bilgilendirdi. Ve sonunda il gelişme planı ile ilgili sayın Prof. Uğur Eser’e söz verdi.

Sayın Eser il gelişme planı ile ilgili bilgi verdi. Kendi çalışmalarının da D.İ.E. nin rakamlarına benzer olduğunu ifade etti.

Kendisine:

- Bir yıldır yakın planda ince eleyip, sık dokuyarak envanter çalışması yapıyorsunuz. Yaptığınız çalışma sonrası çıkan fert başı G.S.Y.İ.H dolar cinsinden nedir, diye sorduğumuzda; cevap vermedi.

Ayrıyeten

- Bu bilgiler öyle sıradan iktisatçı ve işletmecilerin anlayacağı şeyler değildir, diyerekten haddimizi bildirdi.

Azıcık daha sabredin sevgili Düzceliler...

İnşallah yakında sayın akademisyenler açıklama yaparlar. Bolu’nun fert başı G.S.Y.İ.H.sının gerçeğinin ne olduğu Düzce ve Bolu’nun bölünmesi ile meydana gelen iki il arasındaki ekonomik varlığın bölüşümünün gerçek verilerini açıklarlar. Her ne kadar bizlerin o rakamlara da aklımız ermese de, inşallah onlar bizim anlayacağımız basitlikte bir anlatım yolu bulurlar.

Böylece hem biz hem de siz; ne olup ne olmadığımızı öğreniriz.

SEZARIN HAKKI SEZAR’A

B.T.S.O. 1999 İktisadi raporunun 93 S.da Sayın Prof. Uğur Eser ve Yrd. Doç. Bahadır Aydın bakınız ne diyorlar.

12 Kasım depreminin il’in sosyo – ekonomik yapısında yol açtığı tahribatın giderilmesi ve uzun vadeli gelişme trendinin yakalanması bakımından kamunun müdahalesine gerek vardır. Burada, devlet, özellikle “dışsallık”yaratacak fiziki ve sosyal alt yapı yatırımları yapabilir; belli bir takvime bağlanmış, selektif, esnek ve çok amaçlı teşviklerle özel sektör yatırımlarının belirli bir süre için özendirmeye yönelik önlemler alabilir. Bu tür tedbirler, gelişme sürecinde bir “itme etkisi” yaratacağından İl’in “gecikmiş” olan gelişmesi bakımından önem taşımaktadır.(Bu teşvikler için U.ESER, “Bolu İl’inde Deprem Nedeniyle Bozulan Ekonomik ve Ticari Hayatın Yeniden Tesis Edilmesi için Kamu Desteği ve ‘Özel statü’ Talebi” Mayıs 2000, isimli rapora bakılabilir.

İl’in gelişmesinde yerel kurum ve örgütlerin katkısının olduğu da söylenemez. İl’in gelişmesine katkı yapacak bu tür yerel kuruluşların olmaması yada yerel kuruluşlar düzleminde sivil toplum kurumları (STK) arasında yerellik ortak paydasında yakınlaşma, dayanışma ve işbirliği arayışlarının olmaması, ayrıca İl’de geçmiş merkezi ve yerel yönetimlerin sanayinin yerelleşmesi ve kültürünün oluşmasına öncülük edememeleri Bolu için bir dezavantaj olmuştur. Bu nedenle, Bolu’da kamu, özel ve sivil toplum kuruluşları arasında sağlanacak olan gönüllü ve uyumlu bir işbirliğinin il’in gelişmesi bakımından çok büyük önem taşıdığını belirtmek gerekir.

Bu düşüncelere katılmamak mümkün mü?

- Ben her zaman:

- (Gelişme planının envanter gibi çok zaman alan bölümü ile oyalanmayalım. Apaçık ortada olan bir durumu (uzun zaman harcayarak) bilimsel olarak ispatlamak yerine, tıpkı Amasya gibi siyasi gücümüzü kullanarak ÖZEL STATÜ talebinde ısrarcı olalım.

- Bir yandan da il gelişme planımızı yapmaya devam edelim.) demekteyim.

Unutmayalım ki siyasi güç “her zaman için” bilimin gücünden (maalesef) üstün.

Biz hep saygılı ve bilim çizgisinde gitmeye çalışırken

ATI ALAN ÜSKÜDARI GEÇİYOR.