İstanbul'da, iki ay önce Eyüp'e gittik.

(Çeki-düzen verilmiş, eli yüzü toparlanmış.)

Aşırı kalabalıktı.

Sıkıldık.

Piyer Loti tepesine çıkmaya karar verip, tırmanmaya başladık.

Birden, çok büyük bir mezarlık çıktı karşımıza.

Aniden, huşu duygusu sardı benliğimizi.

Zaman tüneline girmiş gibi olduk.

****

Sanki, etrafa ?gülabdan'dan? gül suyu serpilmiş gibiydi.

Karşımızda, Osmanlı'nın ?tanınmış simalarının? dantel gibi oyulmuş, mezar taşları vardı.

Tarih canlanmış, bizi içine davet ediyordu..

Tereddütsüz kabul edip, o aleme daldık.

Her adımımızla, o tarihten, bu tarihe taşınıyorduk.

Sanki ?ışık hızından?, hızlıydık.

Tarifsiz, bir haz içindeydik.

Zaman durmuştu.

Tepeye, ne zaman, nasıl geldik, anlayamadık.

Şaşkındık.

Manzaranın ihtişamı, gözlerimizi kamaştırmıştı.

Piyer Loti kahvesinden gelen, demli çay ve nargile kokuları, atmosferin gizemini artırıyordu. .

Asırlık kahveye girip, Piyer Loti'nin oturduğu peykeden, Haliç'i seyrettik.

Karşımızda duran İstanbul; ?sanki, bin bir gece masalından çıkmış? bir şehirdi.

Binlerce yılın büyüsü ile büyülendik.

Gözlerimiz kamaştı.

****

Demli çayla, ?o büyülü havadan çıkıp? kendimize geldik.

Kahvehanenin arkasındaki, hediyelik satış yerinden, Piyer Loti'nin ?Doğu Düşleri Sona Ererken? kitabını aldım.

Huyumdur, kitabı ?baştan-sona okumadan önce? şöyle bir karıştırırım.

Karıştırırken, ilginç pasajlar çıktı karşıma.

İşte o pasajlardan, bir kısım örnek:

[Örnek-1:

O (Abdülhamit) gittikten sonra, burada yaşam değişmiş olmalı.

Çünkü, yeni adamlar Türkiye'yi:

Batının,?çılgın devinim dünyasının? içine, sürüklemek istiyorlar.

Bu ülke, çok güzeldi.

Dünyayı seyre dalanların, Tanrı'ya yakaranların ülkesiydi.

Onun da;( safların, ?özellikle fırsatçıların?) gelişme dedikleri:

?Dengesizlik ve acı çekme yarışına?, sürüklendiğini,

görecek kadar; yaşayacakmışım, meğer!

Ne yazık!(s.21)]

Örnek-2:

[[Gölgeler korusuna barbarca, budalaca balta vurmuşlar.

Üstelik dokunulmaması gereken kutsal tepenin üstüne, alay edercesine iğrenç yapılar kondurmuşlar.( benim buralarda olmadığım sıralar)

Kara renkli iğrenç yapılar bunlar.( kışla olmalı)

Öteki de bir elektrik santralının büyük bacası herhalde.

Sahi, buradaki kutsallığın hiçe sayıldığı konusunda beni uyarmışlardı. Ama,dün akşam, Ay olanları görmemi istemedi.

Bunlar; ?Robert Koleji'n? uzun zamandan beri yöreyi kirleten, ?Amerikan lisesinin? ek binaları.

Lisenin yapıları cüzzam gibi yayılıyor.

Lise, sinsice genişliyor.

Genişlemesini , mezarlık korusunu, yok etmeye,(Fatih'in silah arkadaşlarının kemiklerini, yerinden atmaya )değin vardırıyor. Oysa burada, Fatih'in savaşçıları yatıyor.

Onlar, su kıyısındaki bu yerleri, kuşkusuz( Boğaziçi'nin hoş ve sonsuz müziğini dinlemek için) seçmişlerdi,(s.23.]

Örnek-3:

Yazık; Zarif kayıkların içinde, hiç yaşmaklı kadın görmüyorum.

Hepsi( daha yeni,daha hüzünlü)yüzü tümüyle gizleyen çarşafı benimsemiş.

?Gölgeli kadife gözleri? açık bırakan yaşmak ne hoştu!

Ayrıca, kayıklar da epey azalmış.

Onların yerini, Amerikan futaları, elektrikli çatanalar almış.

?Başlarındaki korkunç? şapkaları sergileyen, Levantenler biniyor bunlara.(s.41)]

Örnek-4:

[Anılarımda kalan kalabalık, çok daha renkliydi.

Sırma ya da, sim işlemeli, kırmızı, mavi, yeşil, cepkenlerin yerini;

gitgide rengi griye çalan, ?takım elbiseler? aldığı için, böyle bu.

Buraya; Avrupa'daki ? hazır giyim? mağazalarının, satılmayan, elde kalmış malları, ?gemiler dolusu? getiriliyor.

Acınası saf insanlar; ?sokaklarda artırmayla satılan? bu malları alıyorlar.

Bir kez ?alafranga? giyindiler mi:

Kendilerini, daha çağdaş ve ileri gitmiş sanıyorlar.(s.50)]

Örnek-5:

[Bu kez ,Kanlıca'ya yanaşmak aklıma esiyor, küçük bir kahvenin önünde düşlere dalmış saf insanların arasına oturuyorum.

Türk halkının ne kadar dürüst, konuksever, güvenilir olduğunu insan duyumsuyor!

Şu köyün en yoksullarında, en düşkünlerinde bile nasıl vakur ve ağırbaşlı bir çelebilik var!

Akıl alır gibi değil, burası bir milyon nüfuslu başkent'e, ?banliyösü denecek kadar yakın?

Başkent (alkolizmiyle, kafirliğiyle, bizim tüm toplumsal yozluklarımızı oraya akıtan) yabancılarla dolu.

Yukarıdakinin bağışlayacağı ümidinden gelen; bu huzurlu ortamın, artık çok sürmeyeceğini iyi biliyorum.

Çünkü her şeyi berbat etmek, bozmak için, dev adımlarla yaklaşan Avrupa, kapıya dayanmış durumda.(s.45)] :

****

Bu düşünceleri, Piyer Loti 1910-13 arası yazmış.

Avrupa ?aptal aşıklığının?, nasıl başladığını, ne şekilde geliştiğini; ?vicdanlı bir insan? olarak, sanatçı duyarlılığı ile anlatıyor.

Ta o zaman, yerden yere vurmuş, Avrupa'nın (manevi değer tanımayan) maddi gelişmeye dayalı, ?her güzelliği tahrip eden? yoz anlayışını.

Bizim özümüzde var olan,dürüstlük, konukseverlik ve güvenilirliğe hayran.

En yoksulumuzda bile var olan çelebiliğe, vakurluğa gıpta ediyor.

Avrupa'nın bu değerleri yok edeceğinden endişeli.

Bozulmanın ?ilk örneklerine?,bu kadar isyan ediyor.

Ya, günümüzde yaşasaydı da:

[1-Boğaz sırtlarını,? nasıl bitmez-tükenmez bir hırsla? tahrip edip binalarla doldurduğumuzu.

2- Hayranı olduğu; ?tarihi şehir dokusunu bozup?, gökdelenler diktiğimizi.

3-Avrupa'nın sınırı geçerek, bağrımıza çöküp, öz kültürümüzü tahrip etmeyi sürdürdüğünü.

4-Onların her türlü aytarı-soytarılığını, anında benimseyip, kimliğimizi kaybettiğimizi.

5-Hortumculuk, magandalık, hayasızlık ve utanmazlığın her yanı kanser gibi sardığını

6-Ağzı Allah, ?karnı yallah? diyerek, cebini dolduran şeytanların, iyice çoğaldığını

7-Vatan, millet kavramını yitirmek üzere olduğumuzu

8-Türkilizce'yi iyice ilerlettiğimizi, ilerde ?Türkçe'yi? yabancı dil sanacağımızı.

Hele bir de Bolu'ya gelseydi de;

9- Cennetimizi, kümeslerle doldurup, ?b..k kokar? bir cehenneme çevirdiğimizi.

10-Yaylalarımızı ?kacak villalarla? doldurduğumuzu.

11-Vurdum duymazlığımızın ulaştığı boyutları.]

Görseydi, ne yapardı?

Biz bunları ve? daha neler neleri? görüyoruz da, ne yapıyoruz?

Beklentimiz, İsrafil'in kıyamet borusunu öttürmesi mi dir?

Piyer Lotiden ibret alamaz mıyız?