Bolununsesi okuyucuları merhaba.

Bolununsesi Gazetesi Başyazarı, çocukluk arkadaşım Yener'in Patronu Kamuran'ın (itinasızlığı nedeni ile) köşemde çıkan yazı hatalı basıldığından yazmayı bırakmıştım.

Neden, sadece bu değildi.

Köşemde toplumsal sorunları ele alıp (okuyor, araştırıyor, düşünüyor, yorumluyor) kendimce çözüm önerileri sunuyordum.

Hiç tepki yoktu.

Sıkılmıştım.

Aradan epey zaman geçti.

Akla, mantığa uymayan (Bolu'nun aleyhine) pek çok şey olup bitiyordu.

Bana da, kendi kendime söylenmek düşüyordu.

Yazmak, hiç değilse içimi boşaltmama yarıyordu. Susup kenarda durmanın da anlamsızlığına karar verip, köşeme döndüm.

BİSMİLLAH (Allahım, yazacaklarımı hayırlara vesile kıl)

Not: Köşemde biliyorsunuz Boluca düşünür, Boluca yazardım. Bundan sonra da öyle olacak.

BAŞBAKAN?A AÇIK MEKTUP

Yüvsek bi makama takdimdür

Kıymatlı Başbakanım. Nassın, eyimisin.

Eyi olmanı, ulu Tanrı'dan niyaz iderim. Bizden yana sual idesen, biz pek eyi değilüz.

Endigün Bolu'dan heyet halinde Angara'ya geldük. Mebbuslarımız ve Belediye İreyisimiz'nen beraber Başbakanlık binasında beklekene, gecenin seet dokuzunda arkanda bi yığın görevliylen beraber, o goca merdimanda göründün.

Yüreğimiz yarıla yazdı, elimiz ayağımız birbirine dolandı.

Ağır ağır merdimanladan inekene, yanında Merkez Pangası Başkanı S. Serdengeçti Beyefendi varıdı. (O'nunla tanıştığımız için) yanınıza gelmeye cesaret ettim.

S. Serdengeçti beni size tanıttı.

İyi bir resim ve mutfak sanatçısı olduğumu Bolu'da yaşadığımı, tesisimde Osmanlı Yemekleri sunduğumu söyledi.

Elimi sıktınız. Mutlu oldum.

Sizi Bolu'ya davet edip, yemeklerimi tatmanızı rica ettim. ?İnşallah? dediniz, sevindim.

O ara aklımdan ?neden Ankara'ya heyet halinde geldiğimizi anlatmak' geçti.

Vazgeçtim.

Ayak üstü anlatılabilecek basitlikte değildi ki derdimiz.

Ayrıca, biz derdini anlatma alışkanlığı edinmemiş insanlardık. (Dövlete gayıtsız şartsuz itaat, özelliğimizdi. Dert nasıl anladulu, hak nasıl istenü ve alunu bilemiyoduk. ?Böyüklerimiz bizden eyü bilü? temel felsefemizdi.)

Emme şinci bıçak kemüğe dayandı.

İlk defa (Şeytan gulağına gurşun) birlik olmayı becerdük. Angara'ya heyet halinde gelmeye cesaret ettük.

Önce Sanayi Bakanımız Ali Coşkun'u ziyaret ettük. (Amanin o ne böyük binala, o ne böyük salonla.) Nutkumuz dutuldu.

Emme gene de ?ya Allah? deyüp derdimizi arz ettük.

Dinledi;

-?Siz bizim hazurladuğumuz listede varıdınız. Emme ilan edilenlen arasına alınmamışsınız.

Davanızda haklusunuz.

Ne vaki, bu gonu beni aşa. Sayın Unakıtan, Sayın Şener ve Sayın Babacan'la da görüşün. Onlara da derdinizi anlatın? dedi.

Sevinekden Sayın Bakan'ın yanından ayrulduk.

Hepimizin gözleri cavladı.

Bakanlara gitmeden evvel, (DPT Müsteşarı'ndan da randevu alduyduk.) DPT'ye gidivedük.

Müsteşar ve yardımcısı bizi dinledi. Özetle Bolu'ya bir plan yapdudunuz.

O planda ki fotograf bize benzemeye. Bizi çok zengün gösteriye.

Emme bi yannıda çok fukara deye.

Bu ne demek? Hökümat fukara tarafımıza değil de, zengün tarafımıza bakıp bizi teşviğe almadı.

Çok perişan haldayuz dedük.

Müsteşar yardımcısı da, ?Eyi emme, mevzuata göre şöyne böyne? demeye başlayınca, ?Afidesiniz, biz sizden Şöyne- böyneyi değil, nöçün derdimize çare bulunmadığını annamaya ve çarenin ne olduğunu öğrenmeye geldük? dedük.

Emme ne yapsınla onla da bi emür gulu.

Ordan çıkıp, önce Başbakan Yardımcımız Abdüllatif Şener'e, arkasından Devlet Bakanı Ali Babacan'a gittük ve görüştük. İkisi de dikkatlice dinledile. Galiba hak da vedile.

Emme ne yapsınla. ?Olu hadi bakam, alın şu teşviği, guyun cebinize, sevine sevine Bolu'ya gidin? deyemezledi ki.

Bizim mebbuslara ne yapın edin, en gısa zamanda Maliye Bakanımız ve de Başbakanımız'dan randevu almaya çalışın. Yangın bacayı sardı. Bolu yanıp kül olmadan memlekatımızın problemi halledilsin dedük.

Kıymatlı Başbakanım,

Bizim derdimiz 5084 sayılı kanun falan değil.

?Asıl rahatsuzluğumuzun kaynağı ?hesap- yöntem? hatası ile bize yapulan haksuzluk.

(Teferruatunu huzurunuza varabülüsek anladuruz)?

Depremden sonra Düzce'yi Bolu'dan zamanın hökümatı ayırıvedi.

Derken efendime söyleyin, (2000 yılında Düzce'de ne vali varıdı, ne resmi daire. Her yer enkaz doluydu. İstatistik falan kimsenin umurunda değildi.) DİE illerin gayri safi hasılalarını, (Düzce'nin rakamlarını nerden aldı bilinmez) ilan etti.

Hoppalaaa!!!!!

Bi de bakduk, Bolu Türkiye'nin en zengin 2. ili oluvemiş. (Hoşumuza gitmedi desem de yalan olu emme, gerçeğe uymuyor) Garibim Düzce de tenger menger yuvarlanıp, en fakır il gibi gösterilmiş, hesapca.

Ardından Düzce'yi teşvik kapsamına alıvedile.

Bolu- Düzce Siyam ikizi gibi yapuşuk gardaş. Mısır'daki sağır sultan da bilü kü, Bolu, Düzce'den zengün değüldür. Hiç insan gardaşının teşvik edilmesine kıza mı?

Tabikü sevündük.

Emme, ikiz gardaşımıza verilen teşvik bize de verilmeliydi. Haksuz rekabet doğuvedi.

Aramıza husumet sokuluvedi. Hükümat DİE'nin etkisiyle Boludağı'na goca bir duvar örüvemiş oldu.

Bolu'ya yatırımın damlası gelmesin deye.

Sevgili Başbakanım!

Dert bunlan bitse hadi neyse. Adeta şırıngaynan ganımız çekiliyo.

Bolu'daki mevcut firmala da Düzce'ye göç hazırlığında.

Böyne bir haksuzluğu, Allah düşmanımıza nasip etmesin. Çok gahrimize gidiye. Tüm Bolu zarı zarı ağlaya.

Hele bi dinle; 1999'da Bolu ve Düzce'nin müşterek geliri 3308 $ idi. Deprem olmasaydı. 2000 yılında bu rakam 3340 $ olacaktı. Düzce, Bolu'dan ayrılmasaydı. (1500 $'ın üzerinde kaldığından) Düzce'ye teşvik verilmeyecekti.

Sevgili Başbakanım. Bolu'yu bu haksızlıktan ancak siz kurtarabilirsiniz. Lütfen hamiyetinizi esirgemeyin Bolu'dan.

Bu vesile ile tüm Bolu halkının selam ve saygılarını sunarım.

(Koskoca bir Başbakan mahalli gazetedeki köşe yazısını okumaz emme, Allah'ım bu mektubu Başbakanımızın okumasını, Bolu'ya nasip et.)

Sepet sepet yumurta,

Başbakanım Bolu'yu unutma.