Millişef
Millişeflik devri bitti.
Demokrasiye geçiyoruz dedi. Demokrat parti kuruldu.
Politikacılar çıktı ortaya, “Yeter söz milletin” dediler. İnandık.
Söz gerçekten milletin olacak sandık. Konuşmaya başladık.
Kek-kük
Çoğumuzun beyin dağarcığı boştu. Söylenecek söz yoktu.
Demokrasiyi DEMİRKIRATLIK olarak algıladık.
Politikacıların, koltuk sevdalısı olduğunu çok geç öğrendik. Bir yığın sıkıntı çektik. Ah hürriyet, vah hürriyet diye, yırtınmaya başladık. Politikacılardan kurtulmak, istiyorduk.
Neler neler etmişler.
Boğazımıza ham armut gibi, oturmuşlardı. Boğulacak gibiydik. Ama biz, asker millettik. Doktorun bile, askeri olanına güvenirdik.
1960 ihtilalı olduğunda sevinçten uçmuştuk.
Gözü açılmamış sığırcık yavrusu gibiydik, Vatan’ ı kurtardığımıza inanıyorduk. Canımızı vermeye hazırdık.
Asker geldi başa, sevindik. Kahraman askerimiz kurtarmıştı, bizi.
Akılcılık, Verimlilik, üretkenlik öne çıkarılacaktı. Bürokrasi, tembellik, akıldışılık, kovulacaktı. Batının önüne geçecektik. Gerilmiş yay gibiydik. Makus talihimiz kırılmış, diktatörlük yok olmuştu.
Şimdi; ülküm yükselmek ileri gitmektir, andının gerçekleşme zamanıydı. Fedakarlık yapmaya, vatan için her şeyimizi vermeye hazırdık.
Verecek pek bir şeyimiz yoktu. Mehter takımı gibi iki ileri bir geri yapıyorduk. Asker, bizden bu kadar dedi. Tekrar Demokrasiye döndük. Çoban Sülü’yü başbakan yaptık.
Askerin içinde hevesi kursağında olanlar kalmıştı. Boş durmayıp, zırt-pırt ihtilal denemeleri yaptılar.
Her seferinde, Çoban Sülü, alıp şapkasını, çekiliverdi kenara. Akılcılığın üretkenliğin hiç değeri olmadı.
Sistem yalamalaşdı. Üç kağıtçılık, onursuzluk, köşe dönmecilik moda, politika menfaat dağıtma mesleği oldu.
Milletçe, kimliğimizi yok ettik. Manevi değerlerimiz un ufak oldu. Yobazlığı hortlattık. Ateizmi besledik.
Gerçekleri dışladık hep ”gibilerle” uğraştık.
Yalancılar, dolandırıcılar, üç kağıtcılar, görgüsüzler, yüzsüzler, magandalar öne çıktı. Efendiler, düşünenler, haya duygusu olanlar geride kaldı.
Görmezden gelindi. Halk tembelleşti. Beleşçiliğe alıştık. Salla başını al maaşını, “Devletin malı deniz yemeyen domuz” lafları manşet oldu. Parmağım hıyar diyene, bir avuç tuzla koştuk.
Devlet kapısına “hamili kart ile” kapağı atamayanlarımız, Alamanya’nın çöpçüsü oldu.
“Borç yiğidin kamçısıdır deyip” Dünya kadar borç aldık. Güldük eğlendik. Bürokrasi kadrolarını şişirdikte şişirdik. Alnı terlemeden eline bol para geçen politikacı ve bürokratlar; “Arap yağı bol bulmuş misali,” lojmanlar, devasa, bakanlık, genel md.lük binaları, dinlenme tesisleri yaptı.
Sözüm ona; karma ekonomi sistemi denen bir sistemimiz vardı;
Para musluğu devlet’ in elinde. Açıp muslukları “yağma hasanın böreği gibi” dağıttı. Borç aldığımız paraları deve ettik. Borcu borç ile ödedik. Politikacı denen tipler, menfaatin kulu kölesi oldular. Çağ’ ın gereği, medya denen bir canavar çıktı, ortaya. Dini, imanı para. Milleti iyice çileden çıkardı. Vatan, millet, Sakarya!!! Masal oldu. Vur patlasın, çal oynasın, günler geçirdik. Ortalık toz duman. Dünya milletleri, giderken aya, Biz kaldık yaya.
Baş politikacılar; “gözü dönmüş iktidar hırslarının dürtüsü ile,” debelenip duruyor. Benim partim, senin partin. Benim çıkarım “illa benim çıkarım”!!!
Millet şaşkın!
Millet yorgun!
Ey akıl! Ey izan! Nerdesin?
Memleket elden gidiyor. Çabuk gel.
Ha bittik, ha bitiyoruz!!!
YOKSA BİZİ, BİZ BİLE KURTARAMAYIZ...
NOT : Birkaç haftadır BOLUCA düşünüp yazmıyorum. Zira bugünler Boluca nın değil ÜLKEM CE nin zamanı.