Bir varmış bir yokmuş...
O ülkede hikmetinden sual edilemez işler çokmuş. Vatandaşlarının ise dilleri var söylemez, kulakları var duymaz, gözleri var görmezmiş.
Bazen yapılan işleri beğenmez, içlerinden homurdanırlarmış ama kimse duymazmış.
Doğru ile eğri o ülkede bir kör yumakmış. Kimse şunları bir ayıralım, doğrudan yana olalım demezmiş. Zira o ülkede yaşayan herkesin hem doğruları, hem eğrileri varmış, herkes o yumağın bir parçası imiş.
Doğrular ayrılırsa eğrilerimiz ortaya çıkar diye korkarlarmış. O ülkeye görevli gelen DEVLETLU’lar da bu durumu bildiklerinden işleri pek kolaymış. Köpeksiz köyde değneksiz gezerlermiş.
O ülke merkezinin nüfusu 100 bine yaklaştığı halde bir vilayet sarayı yokmuş. 1940’larda ise nüfusu 5 bin kadarmış ama üç katlı 35 odalı 19. yy yapımı bir hükümet konağı varmış. 1944’te deprem olmuş. Konak hasar görmüş. Temelleri oynamış. Bina zayıflamış. Üçüncü katı “Taşımaz” diye düşünüp yıkmışlar.
Zamanla nüfus artmaya iki katlı bina yetmemeye başlamış. Teker teker resmi daireleri ülkenin muhtelif yerlerine taşımışlar. Sonunda bina baş devletlu ve yardımcılarının oturduğu bir konak haline gelmiş. Ülke sakinleri dağınık daireler arasında yorgun argın koşuşturup dururlarmış. Devletlu’lar rahatmış. Sükunetin hakim olduğu durağan ülkede insanlar koşuşturup hareket ediyor diye memnun olurlarmış. Bir gece ansızın baş devletlu’ya gaipten bir nida gelmiş: “Ya devletlu hükümet konağını orjinal haline getir.” Devletlu hayırdır inşallah diye benirleyip uyanmış.
Ülke bir KURALLAR, FORMALİTELER ülkesi imiş. ÜRETKENLİK, VERİMLİLİK hiç önemli değilmiş. Ama her işte kitabına göre yapılmalıymış.
Kurallar gereği devletlinin önce K.T.V.K Kuruluna müracaat etmesi gerekliymiş. O kurul sade insana karşı pek insafsızmış.
İnce eleyip sık dokumadan burası nasıl korunabilir diye düşünmeden her gördüğü eski yapıya damga vurur, bu yolla binaların ya W.C. haline gelmesine ya çökmesine yada yakılmasına sebep olurmuş. Ama hiç tınmaz habire yeni tesciller yaparmış. O kuruldan izinsiz çivi çakmak mümkün değilmiş. Bunu yapanı sürüm sürüm süründürür, hapislerde çürütürlermiş.
Ama o kurulun bazı devletlu’lara karşı boynu kıldan inceymiş. Onlara her zaman “emriniz baş üstüne” derlermiş. Bizim devletlu da K.T.V.K.’ndan istediği an istediği kararı çıkaracağından emin olduğu için kurula müracaatından 10 ay önce Maliye Bakanlığı’na müracaat etmiş. Maliye Bakanlığı’nın oluru ile 12.08.1998’de hükümet konağının yıkım ve onarım işini ihale etmiş. İhaleden çok kısa bir süre önce ise K.T.V.K’na müracaat etmiş. Kurul 13.07.1998’de restitüsyon, restorasyon projeleri ve statik raporunu istemiş. Devletlu 35 gün gibi çok kısa bir zaman içinde “Bir yılda zor yapılır işleri” şıpın işi tamamlayıp 17.08.1998’de kurula teslim etmiş. Ne varki Mühendisler Odası o kadar hızlı değilmiş. Ancak 21.09.1998’de raporunu kurula göndermiş. Dört gözle statik raporunu bekleyen kurul hemen bir gün sonra üyelerini toplantıya çağırmış. Kurulun 7 üye ile toplanması lazımmış. Aceleden 5 üyenin ismini tespit edebilmişler. 2 üye için isim bulamamışlar. İsimlerini tespit ettikleri diğer 2 üyeyi de toplantıya getirememişler. Dürüstlük ilkesine uyarak 7 üye için imza açmış, isim tespit edemedikleri 2 üyenin isim yerlerini boş bırakmış, ismini tespit ettikleri 2 üyenin isimlerinin altına “Bulunamadı” diye yazıp 7 üyeye karşı 3 imza ile (ekalliyetle) aslanlar gibi olumlu rapor çıkarmışlar. K.T.V.K.’ndan olumlu rapor çıkacağını kesin olarak bilen Devletlu 28.09.1998 tarihinde müteahhite yer teslimi yapmış. Binanın üst katı alınmış. Diğer yıkım söküm işleri yapılmış. 25.02.1999 tarihinde K.T.V.K.’ndan olumlu kararı gelmiş.
Bu ara ortalık karışmış. İşe Bayındırlık Bakanlığı müdahale etmiş. 13.04.1999’da hazırladıkları rapor ile devletlu’ya
“1- Bu işin maliyeti çok yüksek olur
2- Gerçekleşme süresi uzar.
3- Karlı ve akılcı değildir.
4- Mevcut 2 kat korunarak restorasyonun yapılması uygundur.
5- Afet bölgelerinde yapılacak yapılar hakkında yönetmelik açısından değerlendirildiğinde yönetmeliğin yığma yapılar ile ilgili hükümlerin sağlanması zor olur. Eğer illa kat ilavesine karar verecekseniz yeni proje hazırlayıp bize gönderin” emrini vermiş.
Devletlu projelerde gerekli değişiklikleri yaptırmış (!) Ardından “Ben Bakanlık dinlemem” deyip tasdiği kendi emrindeki Bayındırlık Müdürüne yaptırıp uygulamaya geçmiş. Bakanlık, emrinin dinlenmemesine hiç üzülmemiş. 13.06.2000’de kendisinden izinsiz uygulama yapıldığı halde 2483 sayılı yazı ile devletlu’ya ihale talimatı vermiş. 21.06.2000 tarihinde ihale yapılmış. İhaleden kısa bir süre sonra 18.07.2000’de sözleşme dosyasına ek bir madde ilave edilmiş. Devletlu 2000 yılı içinde 400 milyar TL ödemeyi, Müteahhit ise 27.10.2000 tarihinde inşaatı tamamlamayı taahhüt etmiş. Ne varki 2000’de müteahhite 160 milyar TL ödenmiş. İlerleyen günlerde müteahhit çalışmayı bıraktığından iş yarım kalmış. Bu arada da devletlu’nun tayini çıkmış.
Bir inşaat enkazı durumundaki hükümet binası kalıntısı deprem enkazı gibi ortada durmaktadır. Durumu bilmeyen yabancılar binayı deprem anıtı sanmaktadır. Gerçekse bu binanın bürokrasinin depremi sonucu enkaz olduğudur. Masalımız burada bitmemektedir. Devamı vardır. Bekleyiniz.