Sayın Derviş ekonomik ve siyasi çabaların ana hedefinin, fert ve toplumun mutluluğu olduğunu vurguladı.
Çok doğru.
Nedir mutluluk?
Herkesin kabul ettiği bir tarif var mı?
Yok!!!
Hep görecelidir tarifler. (Bakış açılarına göre değişir.)
Şuna göre, buna göre.
işte size Nobel Ödülü sahibi ünlü İngiliz Düşünür Bertrant Russell’e göre mutluluk;
“Wyatt-Sizce sağlık mı mutluluğu getirir, mutluluk mu sağlığı?
Russell-Bana kalırsa, önce sağlık mutluluğu getirir ama, öbür türlüsü de olur. Bence, mutlu olan kimsenin, mutsuzdan daha az hasta olması beklenir.
Wyatt-Geçim kaygısı, para kazanma tutkusuna da kayabilir değil mi?
Russell-Çok kolay kayabilir, çoğu zaman da böyle olmuştur. En zengin kimselerin Yoksullar Evinde ölme korkusuyla yaşadıkları görülür.
Wyatt-Fazla para insanı hiç de mutlu etmeyebilir.
Russell-Tabii, etmeyebilir, Neden etsin? Bence paranın insanı yalnız geçindirecek kadarı istenmeli. Para üzerinde fazla düşünmemelisiniz. Fazla düşünmek zorunda kalırsanız, rahatınız kaçar.
Wyatt-İşe gelelim. İşte başarının önemi üstüne ne diyorsunuz?
Russell-Ateşli insanlarda işin önemi çok büyüktür. Kimi insanlar uyuşuktur ve işlerine pek aldırmazlar. Biraz olsun ateşli bir insansanız, ateşinize bir amaç gerek. İş, bu amaçtır işte. Tabii, iş başarısız olunca, mutluluk getirmez. Ama başarılı olunca, bütün gününüzü doldurur ve mutluluğunuzu bir hayli arttırır.
Wyatt-İşin büyüklüğü küçüklüğü önemli değil midir?
Russell-Hayır. Yaradılışınıza bağlıdır bu. Kimi insan yalnız büyük işler başarınca mutlu olabilir, kimisi de ufak tefek başarılarla mutlu olabilirler, yaradılışına göre. Ama, iş sizin güçlerinizle dengeli olmalı ki başarı sağlayabilesiniz.
Wyatt-Bu dediğiniz, insanı şöyle bir düşünceye götürebilir: Kimi insan tembellikle de mutlu olabilir, birazcık işle yetinebilir.
Russell-Doğru. Ama, pek o kadar mutlu olamazsınız. Benim deneyimlerime kalırsa, zor bir işi başarmanın getirdiği mutluluk çok, ama çok büyüktür. Tembel insanların böyle bir keyfi tadabileceklerini sanmıyorum.
Wyatt-Daha az akıllı daha keyifli bir yaşam süreceğini söyleseler, ne dersiniz?
Russell-Böyle bir keyfi istemem, derim. Biraz daha akıllı olayım da, keyfimin daha az olmasına razıyım. Ben akıldan yanayım.
Wyatt-Sizce kıskançlığın bu işte ne payı var?
Russell-Ha, kıskançlık... evet! Bir çok kimse için korkunç bir mutsuzluk kaynağıdır bu. Ressam Haydon geliyor aklıma. Çok iyi bir ressam değildi ama, olmak istiyordu. Günce tutardı. Şöyle diyor bir yerinde: “Kendimi Rafaello ile karşılaştırıp berbat bir sabah geçirdim.
Wyatt-Bu kıskançlık konusunu biraz açıklar mısınız?
Russell-Bana öyle geliyor ki, mutlu olabilmek için çok şeyleri olan nice insanlar vardır, başkalarında biraz daha fazla şey olduğu düşüncesiyle üzülürler: Başkasının daha iyi bir otomobil, daha hoş bir bahçesi olduğunu sanırlar, ya da rahat bir iklim de yaşamanın ne kadar hoş bir şey olduğunu düşünürler, bilmem kimin kendilerinden daha çok tanındığına ve buna benzer şeylere üzülürler. Tadabilecekleri şeyi tadacaklarına, başkalarında benden çok şu var bu var diye keyiflerinden olurlar. Oysa, buna aldırmamaları gerekir.
Wyatt-Evet ama, kıskançlık şu bakımdan iyi bir şey olabilir: Sizden daha iyi iş çıkarıyor diye birini kıskanırsanız, bu sizi daha iyi çalışmaya itebilir.
Russell-Evet, daha iyi çalışmaya itebileceği gibi, daha kötü iş çıkarmaya da götürebilir bence. Üstelik de, başka birinin işine burnunuzu sokmaya kalkışmış olursunuz. Başka birini aşmanın iki yolu vardır: Biri, kendinizi ilerletmek, öteki de o adamı geriletmektir.
Wyatt-Peki, ya can sıkıntısı?... Can sıkıntısının da bir önemi varmı sizce?
Russell-Var, hem de çok var bence. Can sıkıntısının sadece insanlara özgü bir şey olduğunu söyleyemeyeceğim. Çünkü, Hayvanat Bahçesinde maymunlara baktım. Onlar da can sıkıntısının ne olduğunu biliyor gibiydiler. Ama, bana kalırsa, öbür hayvanların canı sıkılmıyor. Bence can sıkıntısı bir zekâ belirtisidir ve önemi çok büyüktür. Vahşilerin uygar insanlarla yan yana gelir gelmez ilk istedikleri şeyin alkol olmasından da bunu anlıyoruz. Alkolü Kutsal Kitap’tan, İncil’den, hattâ mavi incik boncuklardan bile fazla istiyorlar. Neden istiyorlar? Can sıkıntılarını bir an olsun dağıtsın diye.
Wyatt-Peki, iyi bir öğrenim görmüş insanlarda, örneğin, kızlarda can sıkıntısını nasıl önleyebiliriz? Kızların, evlenince ev işlerinden başka yapacak şeyleri kalmıyor.
Russell-Toplumun düzeni kötü de ondan böyle oluyor. Bana kalırsa, bu düzeni bireysel davranışlar değiştiremez. Ama, çağımız için, verdiğiniz örnek çok önemli. Bizim doğru dürüst bir toplum düzenimiz yok. Çünkü, olsaydı, kadın erkek herkes yararlı yetilerini ortaya koyabilirdi. Günümüzün iyi okumuş kadınları evlendikten sonra yetilerini geliştirmiyorlar. Ama bu, toplumsal düzenimizin bir sonucudur.
Wyatt-Belli işleri yaparken kendi nedenlerimizi anlamak ve böylece kendi kendimizi aldatmaktan sakınmak mutluluğumuza ne ölçüde yardım eder?
Russell-Bana kalırsa çok yardım eder. Çok kimse bir tek ya da bir küme insana kin bağlar, bu kinin de yüksek bir ülkücülükten geldiğini sanır. Aslında, hiç de öyle olmayabilir. Bunu kavrasalar, bence daha mutlu olurlar.
Wyatt-Bir çok insan, kendi kendilerini aldatarak mutsuz olmuyor mu, sizce?
Russell-Oluyor, çok insanlar oluyor.
Wyatt-Başınız beladayken, örneğin hapisteyken, mutlu olmak sizce olası mı? Siz de hapse girdiniz, bilirsiniz.
Russell-A...bakın ben çok iyi vakit geçirdim hapiste. Ama, tabii, birinci bölümdeydim. Oradakiler hapis yaşamının her zamanki sıkıntılarını çekmezler. Ama genel olarak, hapis yaşamı kafasıyla çalışmaya alışık bir adam için çok güçtür. Bir el işine alışmışsanız güçlük azalır. Çünkü, o zaman düşünce yaşamınızdan fazla bir şey eksilmez.
Wyatt-Hapis ne zaman sıkıntılıdır? Sizin gibi yüksek bir dava uğruna hapse girince mi, yoksa hakkedip de girince mi?
Russell-Elbette ki benim gibi girince. Demek istiyorum ki, eğer çatal kaşık çaldığım için aynı cezaya çarpılmış olsaydım mutsuzluğa düşerdim adam akıllı. Çünkü... şey... kepaze edilmeyi haketmiş sayardım kendimi. Ama, ben kendimi hiç de kepaze edilmiş saymadım.
Wyatt-Sizinki sade ilke sorunu olduğu için mi?
Russell-Evet.
Wyatt-Uğrunda yaşıyacağımız bir dava bizi mutluluğa götürebilir mi, sizce?
Russell-Az çok bir başarı sağlayabilirsek, evet. Davalarında hiç başarı sağlayamayanlar mutlu olamazlar ama, az çok başarı sağlayanlar, az çok mutlanabilirler. Şimdi, bir başka konuya geçmek istiyorum. O da şu: Kendi işinizin dışına çıkan ilgiler, hele insan yaşlandıkça, çok önemli bir yer alır. İlgileriniz ne kadar az kişisel olursa, kendi yaşamınızı ne kadar aşarsa, yaşamınızın yakında biteceği kaygısı o ölçüde azalır. Bence bu, yaşlılıkta çok önemli bir mutluluk öğesidir.”
Sevgili okurlar
Düşünür, B. Russell; kendi ile barışık, çalışkan, inançlı, yaratıcı, özverili ve başarma azmi olan insanların mutlu olabileceğini ifade ediyor. Kanımca, bu tip insanlar; bireysel mutluluklar ile yetinmezler. Toplumun da mutlu olmasını ister, bu uğurda hiçbir fedakarlıktan kaçmaz, çilelere razı olurlar. Marifet B.Russell’in tarif ettiği insanları öne çıkarıp, peşlerinden gitmektir.