Yurdaer Otel Mutfak Sanat merkezi;
benim tablolarım ve ?eski eşyalarla? doludur.
Eşyaların çoğu? tavan arasından? çıkmadır.
Onları görenlerin çoğunluğu:
-Aa! Bunun aynısından annemin evinde de vardı
- Annem plastik leğenle- çamaşır mandalı ile değişti,vs.
Gibi şeyler konuşur.
Zamanında, o eşyaların kıymetini bilemediklerini söyler;
hayıflanırlar.
****
O eşyaların, en ilginçlerinden biri;
lobi?de sergilenen, ?ahşap bir yer sofrasıdır?.
-Üzerinde, nakış falan yoktur.
-Gösterişsizdir.
Ama!!!
Muhteşem, paha biçilemez bir eserdir.
****
Hayıflananlar, onun önünden geçerler.
Bu nedir diye sormazlar bile!
Ona dikkatleri çekilip, özellikleri anlatılınca da;
ağızları açık kalır.
Hayran olur,.üzülürler.
****
Fark etmeme, hayran olma ve üzülme, aynı anda!
Hiç olacak şey mi?
??..!
Ama, doğru
****
O sofra:
Bir zamanlar ormanlarımızda, ulu ağaçların var olduğunu ispatlayan;
çok eski bir belgedir.
-Çapı bir metre.
-Asgari yüz yaşında.
-Kalınlığı kırk santim.
-Yekpare!
-Emprenye edilmemiş.
-Kurt yeniği ve çürüyen yeri olmayan.
-Hoyrat kullanılmış.
- kalastan kesilip, tornalanmış.
-Üstelik kaba-saba
(Böyle bir sofra,150 cm çaplı ağaçtan, çıkarılabilir.)
****
Müthiş değil mi?
Altın değil, elmas değil.
Ama!!
Böyle bir eşyaya değer biçilebilir mi?
Gel de hayran olma!
****
Şu an Bolu ormanlarında;
150 cm çapında ağaç kaldı mı acaba?
Evliya çelebi seyahatnamesinde:
- Bolunun bir orman denizi olduğunu;
-Ulu ve sık ağaçlar arasından geçmenin çok zor olduğunu yazar.
Kel tepelerden, cılız ağaçlardan söz etmez.
O sofra, seyahatnamenin de doğruluğunu ispatlıyor.
Gel de üzülme.
****
Ne oldu o orman denizine, o ulu ağaçlara?
-Eskiden köylü, inancı gereği korurdu ormanı.
-Yaş kesen, baş kesmiş olur derdi.
-Her köyün koruduğu, bir bölüm vardı.
-Kimse, kimsenin hakkına tecavüz etmezdi.
-Usulünce ve ihtiyacı kadar keserdi.
****
1946 da ormanlar devletleştirildi.
Orman koruma yasası çıkarıldı.
Köylünün ormanla bağı koparıldı.
****
Orman tahribatı hızlandı.
Kozalak toplayanlar, hapse atıldı.
Ormandan zengin olanlar, arttı.
Ulu ağaçlar, yok oldu.
****
Ziya Gökalp:
Kanun diye, kanun diye, kanun tepelendi sözünü;
Boşuna söylememiş.
Kanun yapmakla iş bitmez.
-Ülke şartlarına uygun ve uygulanabilir olması lazımdır.
-İnançlı, bilgili,uygulayıcılar gerekir.
****
*-Kanun, sorunlar büyüdükten sonra çıkarılmışsa.
*-Uygulayıcılar inançsızsa.
*-Büyük çıkar gruplarının menfaatleri, zedelenecekse.
*-Sosyal, kültürel, coğrafi yapıya uymayan, ?ithal bir kanunsa?. .
Laf da kalır.
Uygulanıyormuş gibi yapılır.
Yarayı, kangren haline getirir.
İşte o zaman:
Kanun diye, kanun diye;
kanun tepelenmiş olur.
****
Cevre kanunu(5491 sayılı) 12/5/2006 t. de yürürlüğe girmiş.
Herkes biliyor ki, cevre konusunda;
atı alan, Üsküdar?ı çoktan geçti.
Ama gene de;
zararın neresinden dönülse, kardır.
-İnşallah, yasa iyi uygulanır.
-Nasrettin Hocanın kuşuna döndürülmez.
---------------------------------------------------------
NOT-:
Unutmayalım;
İngiliz parlamentosunun, yazılı bir anayasası yoktur.
Kanun devletidir ama;
Zırt- pırt kanun yapmazlar.
Örf, adet ve töreleri bozmazlar
İnancı, aklı, vicdanı, insafı, bilimi ve izanı kullanırlar.
****
Önemli olan bilgili, inançlı, ahlaklı, görevlilerdir.
O tipler yetersizse;
-Ortama,?cukkacılar? hakimse:
-Onlar milletin gözünden sürmeyi çalmaya devam eder.
-Yapılan kanunlar yeterli olmaz.