1960’larda başlayan planlı kalkınma dönemlerinde, Bolu iktidara gelen tüm hükümetlerce çok sevildi.

Nasıl sevilmesin ki:

Bolu hiçbir dönemde itaatsizlik etmedi. Hep BÖYÜKLERİMİZ BİZDEN İYİ BİLİR, dedi. Arada bir zayıf itiraz sesleri de çıktı.

O zaman da Bolulular sizler aileden sayılırsınız, hele biraz sabredin, şu bağırıp, çağıran illeri bir susturalım, dediler.

Kırk yıldır, kalkınmada öncelikli illeri belirlemek için bilimsel çalışmalar yaptırdılar. Planlı kalkınma modelinin uygulandığı ilk yıllarda D.P.T. güçlü ve bilimsel tavrı önde idi.1978’de kalkınmışlık sırasında 47. sırada olan Bolu 4. plan döneminde kalkınmada öncelikli iller arasına alındı.

5. Plan dönemi “S. Özal’ın başbakan olduğu dönemdi.” Bolu öncelikli iller arasından çıkarıldı. Yerine “S. Özal’ın seçim bölgesi olan” Malatya alındı. Ve bu değişikliğin bilimsel verilere dayandığı söylendi, inanmadık. Mukayeseli bir rapor hazırladık. Rapora göre Bolu öncelikli illerin 4 tanesinden daha geri durumda idi. Yetkililer bizi dinlemedi. (Ek-1)

6. Plan dönemi başlamıştı; içinde Bolu yoktu. Bir ek kararname ile 28. il olarak öncelikli iller arasına alınmayı talep ettik, imkansız dendi.

Sustuk.

Aradan kısa bir süre geçti. Amasya bir ek kararname ile 28. İl olarak öncelikli iller arasına alındı.

Bilimsel metod terk edilmiş, politik metod kullanılmıştı. Boluca tabirle, Amasya gıcır’a bükmeç öncelikli il yapılmış. Alavere dalavere haydi Bolu nöbete denmişti.

Boluca tabirle HIŞTAYAMADUK.

Her zamanki gibi gene itilmiş, kakılmış, kenara atılmıştık. Ondan sonraki yıllarda Bolu hep boynunu büktü, kaderine razı oldu.

Takip edenler bilirler. 1988’den itibaren Bolu “D.P.T. verilerine göre” iller arası gelişmişlik sıralamasında kanguru gibi sıçraya, sıçraya ilerlemeye başladı. Önceleri “hayret etmekle birlikte” sıralamayı kabullenmek durumunda kalıyorduk. Karşımızdaki kurumlar D.P.T. ve D.İ.E. idi.

Hata yapmazlardı. Rakamları bilimsel metotlarla tespit ediyorlardı.

Fakat ortada bir terslik vardı.

Onların dediği kalkınmışlık ile bizim içinde yaşadığımız şartların, tarif ettiği seviye çakışmıyordu. İl dışına göç vererek kan kaybediyorduk.

D.P.T. ve D.İ.E. aynasındaki görüntü bize benzemiyordu.

Ekseriyetimiz aynaya filan bakmıyorduk. Etrafımızda ne olup bittiğinin farkında değildik.

Kısır çekişmeler, ayak oyunları, minik şahsi çıkarlarımız bizim için önemli idi.

“BİZE DOKUNMAYAN YILAN BİN YAŞASIN”dı.

“YAZ VA, GIŞ VA EVECEK NE IŞ VA” felsefemiz,

“İLERİ GİTME BAŞINA, GERİ GALMA GICINA VURULA,” ana prensibimizdi.

“EŞEGE BİNIP YARIŞMA, DÖVLETIN İŞİNE GARIŞMA” diyorduk.

Velhasıl küçük hesapların adamı idik. Her işe şahsi çıkarlarımızın gözlüğü ile bakıyorduk. Toplumsal şuurumuz gelişmemişti.

Toplu hareket edemiyorduk. Konu ile biraz ilgilenenler özel sohbetlerde; - Düzce ovası geniş ve verimli, oraya pek çok fabrika kuruldu.” Millet vekillerimizin de çoğunluğu Düzceli olduğundan” devlet imkanları oraya aktı. Neticede Düzce kalkındı, zenginleşti. Düzce yüzünden bizde kalkınmış görünüyoruz, diyordu.

Kalkınmada öncelikli illere bal-börek sunuldu, Bolu’ya bakla-çomak. Deprem oldu, üzüldük!

Düzce Bolu’dan ayrılıp Vilayet oldu, sevindik!

Fukaralığımız, geri kalmışlığımız kabak gibi ortaya çıkacaktı.

D.P.T. “depremden zarar gören iller arasında en gariban bizi gördüğünden mi, nedendir, bilinmez”. Bolu parasını cebinden verip, kendi il gelişme planını kendi yapsın demiş. Vay be!!!

Demek plan yapmak zor bir iş değilmiş. Bizde bu işi yapabilirmişiz.

Pek sevindik.

İl gelişme planımızı kendimiz yapıp, makus talihimizi yenecek, fukaralığa paydos diyecek, deprem ve ekonomik krizin açtığı yaraları saracaktık.

Türkiye de bir ilki başlatıyorduk, herkese örnek olacaktık. Hay Allah neden daha önce kendi kendimize akıl edememiştik. Bu yolu!!!

Hemen harekete geçtik. İçimizden bazı bozguncular:

- Durun heyecana kapılmayın.

- Öncelikli illerin pek çoğundan ileri değiliz.

- Metropollere yakınız. Ulaşım imkanlarımız iyi, eğitilmiş iş gücümüz, sosyal olanaklarımız, üniversitemiz var.

- Bu özelliklerimiz özel sektör için, caziptir.

- Teşviklere rağmen öncelikli illerin pek çoğuna adım atmayan yatırımcı Bolu’ya gelir.

- Onlar için fizibilite önemlidir.

- Faiz borçlarını ödemede zorlanan devletin yatırım gücü kalmadı.

- İlerde gücü olsa da plana göre değil, politik güce göre karar verir.

- Gelin planı ikinci sıraya alalım.

Dediler.

- İl envanteri gibi D.P.T. nin bile zorlandığı bir işi şimdilik erteleyelim.

- Mevcut bilgiler ile yetinelim. İstatistiki metotları kullanıp, güncelleştirelim.

- Gerçeği yansıtmasa bile yakın olur. O verilere dayalı olarak, beyin fırtınası toplantıları yapıp stratejiler, senaryolar üretelim.

Öte yandan:

- Zaman kaybetmeden, ağırlığımızı koyalım. Deprem dolayısı ile öncelikli iller arasına alınmamızı sağlayalım,

Dediler.

Bozguncuların fitnesine itibar edilmedi. en yetkili akademisyen Bolu’nun F.B.G.S.M.H. 3500$ üzerindedir. Bu seviyeye gelmiş bir il kalkınmada öncelik isteyemez deyip, kesti attı da; devletin gözünde itirazcı, asi duruma düşmekten kurtulduk.

Valilik, bastı parayı Üniversitenin planlamacı akademisyenleri envanter çalışmasına başladılar. Bürokrat ağırlıklı, ihtisas komisyonları kuruldu.

Anket formları hazırlanıp dağıtıldı. Bolulular, kendileri için can siperane çalışıldığı halde, anket formlarına cevap vermekte tembel davrandılar. Hatta bazıları kasten cevap bile vermediler.

Akademisyenlerde haklı olarak şikayet etti. Bolulular ilgisizdi, yardımcı olmuyorlardı. Her şeye rağmen il gelişme planı zamanında bitirilecekti. Yüzüp, yüzüp kuyruğuna gelinmişti.

Bu esnada D.İ.E. fert başı G.S. milli hasıla rakamlarını yayımladı.

Bolu ili (kimsenin görmediği büyük yatırımlarla) 2000 yılında %151’lik kalkınmayı gerçekleştirip 5687$ fert başı gelirle, Türkiye ikinciliğine oturmuştu. Bozguncuları susturan baş akademisyen haklı çıkmıştı. 3500’lerden, 5687’e yükselen gelirle, öncelikli il olmayı istemek, AYIPTI.

Garibim Düzce de tenger menger yuvarlanıp, 1639$ ile elli altıncılığa inmişti.

Bu durumda Bolu’nun gelişmesi tamamlanmış oluyordu.

Oh ne ala, gömgök zengin olmuştuk. İstanbul’u, Ankara’yı, Bursa’yı geri bırakmıştık.

Plana da ihtiyaç kalmamıştı. Ama olsun, plan plandı. Parasını vermiştik. Neticesini görmek hakkımızdı.

Plancıların taahhüdüne göre Plan 07/02/2002 de bitecekti.

Bugün; 7 Şubatı 4 gün geride bıraktık. Plan henüz elimize geçmedi.

Birkaç gün gecikme önemli sayılmaz. Alışığız postadaki gecikmelere...

Vassın ossun. (varsın olsun.)

Burası Bolu eyne de olu, beyne de olu.

Gökten üç çürük elma düştü.

Biri D.P.T. nin başına,

Biri D.İ.E. nin başına,

Biride politikacıların başına,

Gözümüzü açalım Dostlar...

Bize gene NİNNİ söylüyorlar.

Yeter artık uyumayalım.

EK 1- 4. Plan dönemi Bolulu Böyüklerimizin Bolu Turizmle mi, sanayi ile mi kalkınır, çekişmeleri ile geçti. Organize sanayi bölgesini kuramadık. Yatırımcıların arazi taleplerini geri çevirdik. Dolayısı ile o dönemden faydalanamadık. 5. Plan döneminde Bolu çıkarıldı. Malatya alındı. Ticaret odasına gittim. Yönetim kuruluna “Bolu’ya bir çivi çakılmadı. Nasıl oldu da yerimize Malatya alındı, itiraz etseniz” dedim. “Ne yapabiliriz” dediler.Öncelikli sayılan iller ile Bolu’nun durumunu “D.P.T. nin ölçülerini kullanarak” mukayese edebiliriz, dedim. “Biz bunu beceremeyiz” dediler. Ben yaparım, dedim.

Oda sekreteri Ekrem Kesmen’ inde yardımı ile, uzun süre uğraşıp, 1988 tarihinde, “Bolu ili kalkınmada öncelikli iller arasına alınmalıdır,” başlıklı raporu ortaya çıkardım. (Rapor kitapçığı Bolu Ticaret odasında vardır.) Konu ile ilgili afişler bastırıldı. Camlara, duvarlara asıldı.

O zamanki politikacılarımız raporu yeterince ciddiye almadılar. S. Özal Bolu’ya gelecek Ticaret Odası olarak o zaman verirsiniz, dediler.

Ticaret odası meclisinde politikacılarımız yeterince uğraşmıyor. Bari çıkıp nümayiş yapalım, sesimiz duyulsun, dedim. Uyan çıkmadı. Ardından da bazıları, Organize Sanayide yer almış, kendi çıkarı için uğraşıyor, dedikodusunu çıkardı.

S. Özal geldi. Programa göre raporu Belediyede verecektik. Reis ve politikacıların ilgisizliği ile kalabalığı yarıp, S. Özal’a ulaşamadık.

S. Özal Abant’a geçti. Orada rahat rahat veririz diye, Abant’a gittik. S. Özal’ın yanında bazı önemli ( ! ) şahıslar vardı. Bolu Ticaret odası heyetini içeri almadılar.

Üzüldük!

Gece Abant Kır Gazinosu’nda balık yiyip, efkâr dağıtmaya çalıştık.

NOT: ŞAKACI Kamuran, Nasıl da ispat ettin sütunlarının kıymetini. Gazetenin yazarları “ O köşe senin, hayır benim” diye boğuşuyorlarmış.

Ben de çocukluk arkadaşımın yerine oturmak istemişim. Şeytana uyup bana kanmışsın. Bereket dostum “hangi sütunda olursa olsun yazarım” demiş te, iş tatlıya bağlanmış.

Vay be!!!