Verimli arazileri azdı.
Orman etraflarını sarmıştı.
Zengin değildiler.
Kimseye de muhtaç sayılmazlardı.
Zanaatkardılar.
Meslekleri namusları idi.
İşlerini iyi yapmaya çalışırlardı.
SUYU BULANDIR, PARAYI DOLANDIR, kavramını hiç tanımazlardı.
Hedefleri; helal kazançtı.
Çoluk çocuğun gırtlağından, haram lokma geçmemesine, özen gösterirlerdi.
Ürettikleri her malda, alın terinin izleri fark edilirdi.
Mühim olan ALLAH’ın rızasını kazanmaktı. Şükretmeyi bilirlerdi.
Asırlardır her Cuma, arasta içinde, esnaf duası geleneğini, aksatmadan sürdürmüşlerdi. Dingin ve huzurluydular.
Aşırı hırsları yoktu.
“YEVMİN CEDİD RIZKIN CEDİD” (Yeni güne yeni rızk) ana felsefeleri idi. Aç gözlü olmadıklarından, ihtiyaçları sınırlı idi.
“YARABBİM ALEME BİN, BANA BİR VER,
EMME HELALİNDEN” derlerdi.
Bu yaygın düşünce, onları hırs batağına saplamaz, strese sokmaz, kırıcı yapmazdı. Günlük maişet’i elde edince, daha fazlasını beklemez, kepengi kapar, bir araya toplaşır, çilingir sofrasını kurarlardı.
[VE BAKAM YÜZ GRAM RAKI
CAL BAKAM SAZI,
HADİ GAŞIM İCEMİN] edeple içerlerdi.
Terbiyesizlik, taşkınlık, nara atmak, sallanmak en büyük ayıptı.
Yanılıp ta çizgiyi aşanı, asla affetmez, YARAN meclislerine almazlardı.
Temizliğe meraklıydılar.
EVLERİ TİRİL TİRİL, OLURDU.
Gösterişten uzaktılar.
Törelerine; sıkı sıkı, bağlıydılar.
Tüm sosyal ilişkileri, asırlar önce sağlam ve sağlıklı kurallara bağlanmıştı. Sistem çok düzgün işliyor, insanlara huzur ve mutluluk veriyordu.
Kuran İslam’ı en güzel şekli ile yaşanıyordu.
Bu kasaba (bir kenarda kaldığından) toplumu çürüten “sosyal, kültürel ve ekonomik” virüslere bulaşmamıştı.
[TV.lerin çıkması, ülke ekonomi dinamiğinin, ulaşım imkanlarının artması, bu insanların tüketim meylini artırdı.]
Daha önce kanaatkar olan, elindekinin yarısını fakir fukara ile paylaş-maktan zevk alan halk hırslanmaya başladı. Virüs Mudurnu’ya bulaştı.
Göz doyacak, şükredecek gibi değildi.
Göz görmeyince gönül katlanıyordu ama göz görünce, bu mümkün değildi.
Devir değişmişti. Değişen devire ayak uydurmak lazımdı; ama nasıl?
Asırlardır dingin ve hır’sız bir ortamda, sakin yaşamış halk nasıl mücade-leci, yırtıcı olacak; geceyi gündüze katacak, “yar (dost) aşkına ya hey” diyenler nasıl birden bire “kar aşkına ya hey” diyecekti. Henüz; istek var eylem yoktu.
Tam bu sıra birkaç Mudurnulu genç hamle yaptı.
Tavuk üretip, satmaya başladı.
Talep fazlaydı.
İş hızla büyüdü.
Orman içi köylere kümesler kuruldu. Yakacağa para vermiyor, tavuğu ucuza mal ediyorlardı. Kâr çok büyüktü ve her geçen gün katlanarak artıyordu.
Sözün kısası, para Mudurnu’ya “hörül hörül” akıyor, tavukçuluk, yapanların yüzünü güldürüyordu.
Tarlayı tapanı boşladılar, zanaatkarlığı bıraktılar. Varsa tavukçuluk, yoksa tavukçuluk...
Artık kanaat eden yoktu.
Önce buzdolabı, çamaşır makinesi; ardından evler, arabalar, cins cins, model model, dolmaya başladı Mudurnu’ya.
Tevazu yerini, gösterişe bırakmıştı.
Tavukçuluk da, gide gide devleşiyordu. Tavuk denince akla Mudurnu, Mudurnu denilince akla tavuk gelmeye başladı. Mudurnu adeta tüm ülkede tavuğun adı oldu.
Her çıkışın bir inişi, her yazın bir kışı olduğu, unutuldu.
Velhasıl; Mudurnu halkı, tüm yumurtalarını bir sepete koymuştu.
Ve bir gün!!!
Aniden Ülkede kriz patladı. Hörül hörül, akan para ile hızla dönen Mudurnu değirmeni, “hartdak duruvedi”(Aniden durdu.)
Rüyada görülse bile inanılmaz bir şeydi bu.
Tüm Mudurnu halkı “Gumcuk kuşu” gibi düşünmeye başladı.
Düşün!!! Düşün!!! ............. işin. Para kaybettiklerine üzülüyor, paniğe kapılıyorlardı. Para oluk gibi geliyor diye, imanna (pek çok) borçlanmışlardı. Bu borçları nasıl ödeyeceklerdi?
Gelecekleri ne olacaktı?
Varlık içinde darlığa düşmüşlerdi.
Kolay mı; böyük para kaybetmişlerdi...
Üzülmekte haklıydılar.
Kaybedilene katlanmak, kolay değildi.
Ne var ki: (Allah can sağlığı versin) kaybedilen iş, yeniden kurulabilir. Para yeniden kazanılabilir.
Emme (ama) ....!
Kaybedilen MANEVİ DEĞERLER, kolay kolay, geri getirilemez.
SEVGİLİ GAŞIM’lar, (*)
Lütfen kendinize sorun.
Siz hala eski, (tavukçuluktan önceki) Mudurnulular mısınız?
- Hâla örf, adet ve törelerinize sıkı sıkıya bağlımısınız?
- Hâla kânaatkâr, hâla her an şükreden, mütevazi, tok gözlü, dost canlı insanlar mısınız?
- Hâla çilingir sofrasında edep, sizin için önemli mi?
* GAŞIM : (Mudurnu ağzı) KARDEŞİM