Hürriyet'in 27/4/2005 tarihli nüshasında:

Talat Paşa'nın not defterine, (1915 yılındaki tehcir sırasında) 2500 Ermeni vatandaşın, Bolu Sancağı'na getirildiğini yazdığını okuyunca; Bolu'nun o günlerini düşündüm.

Tehcir zamanı Bolu'da yerli Ermeniler varmış.

(2500 ilave onları daha güçlendirmiştir).

Zanaat - ticaretle uğraşır, Bolu ekonomisini ellerinde tutarlarmış.

Zengin ve bilgili imişler.

Şehir merkezinin en güzel konakları onların ve az sayıda Aşarcınınmış.

Köylerde sadece Türkler yaşarmış.

Onlarda (cephede savaşmaktan arta kalan zamanda) ziraatla uğraşırlarmış.

Ürettikleri, doyurmazmış.

Eğitimi, hak getire.

Önceleri, zengin Ermeniler ile fakir Türkler iyi - kötü geçinirlermiş.

Kara günler başlayınca;

Ermeniler azmaya, Türkleri tahrik etmeye başlamışlar.

Rahmetli anneannem, Ermenilerden söz acılınca tüyleri diken diken olur, yürekten AH ederdi.

Oğul, o hınzırlar ipek bohçalarla ılca'ya(kaplıca) gelü, bize kölük(nisbet) ede:

Yahşi, pilavınız pişti yağınız kızaracak delledi diyerek, ağlardı.

Unnarın yidüklerini yiyemez, geydüklerini geyemezdük.

Unnada her bi şeyle varıdı, saltanatlı yaşalarıdı.

Hınzırla her bi şeyleri bilüledi, der ve derin derin iç geçirirdi.

-----------

Mahallenin yaşlı kadınları, köy kökenlilere kızınca:

Ne olacak ?O gaba Türk?, ayıdan farkı ne derlerdi.

Nedenini anlayamaz, üzülür bir yandan da düşünürdüm.

Neden?

Okula başlayınca, büyük sınıfların her sabah, koro halinde:

Türküm, doğruyum, çalışkanım diye başlayan dizeler söylediğini duydum.

Meğer o ant içmekmiş.

Öğretmenimiz bize de öğretti.

Öğrenince iyice anladım ki ben Türk'üm..

Mahallemdekilerde Türk'tü, ama kendi kendilerine hakaret ettiklerinin farkında değillerdi.

Neden?

Neden kendi ülkesinde ezilen, aşağılanan hale düşmüşlerdi?

----------

Bu nasıl bir iş, nasıl bir oyundu?

Bu millet, kendine nasıl bu kadar yabancılaştırılabilmişti?

Böyle çetrefilli-zor oyunu, başarı ile sahnelemek!

Köklü tarihi olan bir milletin fertlerini, kendi kendini aşağılar hale getirmek!

Oyunu sahneye koyanlar bakımından, muhteşem bir sonuçtu.

-----------

Türkçülük cereyanı bu nedenlerle başladı.

İsimli, isimsiz pek çok kahraman çaba gösterdi.

Bu gayretlerin sonucu:

Bir Türk dünyaya bedeldir, sloganları türetildi.

Türk gibi kuvvetli sözü, dil pelesengi edildi.

Atatürk:

Ne mutlu Türk'üm diyene, diyerek bize moral yükledi.

Ardından Türk: Öğün, Çalış, Güven, direktifini verdi.

Bilim adamlarını Türk Kültürü üzerinde çalışmaya yönlendirdi.

Türklüğün kökeni üstüne, hummalı bir araştırma başlattı.

-----------

Zamanla kendimize gelmeye Arapça'nın ağdalı etkisinden kurtulmaya başladık.

Çocuklara Abdülvahap gibi Arap isimleri koyanlarımız azaldı.

Atatürk'ün direktifi uyarınca, yavaş yavaş kendimize güven duymaya başladık.

Çalışmayı da öğrendik

Yine onun direktifi ile yüzümüzü Batı'ya döndük.

Ne varsa Batı da vardı.

Asılacaksan da İngiliz ipi ile asıl gibi özdeyişler türettik.

Sonunda ipin ucunu kaçırdık.

Batının bilim ve tekniğinden çok, sosyal yaşamına talip olduk.

Bunun adına *ALA-FRANGA'lık dedik.

Her türlü soytarılığı, bu adla benimsedik.

Bizi asırlardır ayakta tutan, tüm zorluklara rağmen varlığımızı sürdürmemizi sağlayan,öz kültürümüzü, örf, adet ve törelerimizi küçümsedik.

Buna bir de ad bulduk, *ALA-TURKA'lık.

Atatürk'ten sonra, canım Türkçeyi de beğenmez olduk.

Aptal aşığıyız İngilizce'nin.

İngilizce düşünebiliyoruz.

Nerede ise tüm tabelalar İngilizce.

Ürünlerimizin İngilizce markalı olanlarına daha çok itibar ediyoruz.

Nerede ise, canım lisanımıza TÜRKİLİZCE diyeceğiz.

----------

Şerefsiz birkaç kendini bilmez bayrağımıza saygısızlık etti diye tümümüz galeyana geldik.

Fazla kırıp dökmeden sakinleşmeyi başardık.

Ne güzel değil mi?

Bu duyarlılığı her konuda göstersek de (Aslında tüm dünyanın hayran olduğu) öz kültürümüze sahip çıksak, doğru yol olan, inanç sistemimizi hurafelerden arındırsak.

Kısacası:

Ey Türk, silkin ve kendine gel, toplumsal şuur direktifini uygulasak olmaz mı?

*Alafranga ve alaturka kelimelerinin kökenlerini lütfen araştırın.

Sanırım etkilenirsiniz.

Not: Bu yazıyı yazarken; gaba Türk deyiminin, (anlamını düşünmeyen bazı cahil kişilerce) hâlâ kullanıldığını üzülerek öğrendim.

Bilinçsiz kullananlara değil, bilinçlenmeye yeterince önem vermeyenlere yazıklar olsun.