Bolu ili Çevre Düzeni Plânı toplântısı yapılacağını duymuştum.

Bir çok kişiye Çevre Düzeni Plân hükümleri dos-yası ve davet gitmiş. İl Gelişme Plânı İnceleme Rapo-ru'nu hazırlamış ve sözcü olarak, bakanlar ve D.P.T.'ye arz etmiş olduğum halde toplântıya ?davetsiz? gittim.

Bayındırlık Bakanlığı görevlilerinin de katıldığı toplântı başladı.

İl Konseyi'ne* UTTA yetkilisi ?bezgince? plânın altı yıldan daha eski olduğunu (yıl, ay, gün belirterek) söze başladı. Kendilerine telkin edilen her değişikliği yaptıklarını, bu vesile ile çok şey öğrendiklerini ifade ve teşekkür etti!

Sanki, ?Daha ne istiyorsanız plâna yazarız, yeter ki şu işten kurtulup, kalan paramızı alıp gidelim? der gibi idi. Konuşması kısa oldu.

2001 yılında hazırlanıp sunulmuş olan plân hükümleri ile, yenisini yan yana okuması, yapılan değişiklikleri, nedenleri ile anlatması beklenirken, öyle yapmadı. İkâz da edilmedi.

O an aklıma Nasrettin Hoca'nın ?Bilenler bilmeyenlere öğretsin? fıkrası geldi.

Konsey üyelerinin, eski ve yeni plân hükümlerini bildiği, irdelediği var sayılmış olmalı.

Plânın madde madde okunup tartışılması, tartışma sonucu kabul edilen bir maddeden diğerine geçilmesi gerektiği halde, öyle yapılmadı.

Plân, tasdik edildikten sonra; bağlayıcı olacaktı.

Her türlü teşebbüs ve imâr faaliyetinin, bu plân hükümlerine göre yapılması gerekecekti.

Bolu'nun geleceğinin fiziki, ekonomik ve sosyal kaderi tayin edilecekti.

Elimde plân dosyası olmadığından, gözümü ve kulağımı dört açarak izledim.

Mahalli sözcüler, yayla ve kümesler üzerinde yoğunlaştı.

Yavaş yavaş, hava gerginleşti.

Bayındırlık görevlileri, ?rant?sözü etmeye başladı.

Küçük bir grup, yüksek tonda ?rant? sözüne itirâz etti. Vali Bey, ?Toplantı süremiz iki gündür. Yemekten sonra, tartışmaya devam ederiz? deyince konuşulacakların tamamı konuşuldu, devama gerek yok dediler.

Vali Bey de, ?Söz almak isteyenler varsa, onları da dinleyip, toplantıyı bitirelim? dedi.

Birkaç kişi daha konuştu .

Ardından ben söz aldım; ?Sayın Valim, buraya davetsiz olarak geldim. Elimde Çevre Düzeni Plân dosyası yok. Çevre Düzeni Plân toplantıları üyeleri(!), ?Sana derin devlet ambargo koydu? diye beni dışladı. O nedenle detaylı bilgim yok? diyerek, söze başladım.

1- Neden yaylalara yeni bir tanım getirilmek isteniyor ?

2- Neden Bolu'nun doğası ile yöre insanı düşünülmeden, her yere kümes ve ahır yapılmasının önü açılmak isteniyor?

3-Kümes ve ahır atıklarının, doğaya bırakacağı topraktaki bakterileri öldüren zararlı asitler, sinek ve sair haşarat ile etrafa yayacağı pis kokuların, insan sağlığı üzerinde ki tahribatı, neden göz ardı edilmek isteniyor?

4-Yıllardır turizm turizm diye yırtınıyoruz. Doğal güzelliklerin içine kurulduğunda göz estetiğini bozacak, kümes ve ahırlar, neden her yeri işgâl etsin?

İşte, o zaman yandı gülüm keten helvam, dedim.

Ben böyle deyince, o küçük grup, gülmeye başladı.

Ön sırada oturan bir hanım, bana döndü ve; ?İlk defa Bolu'dan biri çıkıp doğruyu söyledi. Beyefendi siz artık tehlikedesiniz. Kendinize korumalar tutsanız iyi olur? dedi. (Meğer o hanım Bayındırlık Bakanlığı'nın üç görevlisinden biri olan şehir plânlama uzmanı imiş.)

Sayın Valim, bakın hanımefendi ?Kendine korumalar tut? diyor dedim.

O küçük grup da yine gülerek; ?Sen altı yıllık uğraşmamızı sil baştan ettin? dedi.

Gülüşmeler çoğaldı.

Neler oluyordu?

Komik olan neydi?

Kendime korumalar tutmam neden önerilmişti?

Anlayamamıştım!

Vali Bey de, ?Ankara'ya gidecek heyete, Yurdaer Bey'i de katın. Farklı bir seste aranızda bulunsun? diye beni dışlayanlara, tavsiye de bulundu.

Benim çatlak sesim, o koro içinde kaybolup giderdi.

Toplantı bitti. İl Konseyi Üyeleri, (her şey yolunda gitmiş gibi) sakince dağıldı.

Dağılma esnasında, Bayındırlık Bakanlığı görevlileri ile tanıştım. (Sonradan öğrendiğime göre, bir gece önce yapılan toplantıda, Bakanlık görevlileri ile Bolu ekibi arasında sert tartışmalar yaşanmış ve Bakanlık görevlileri toplantıyı terk etmişler!)

Kafam iyice karışmıştı.

Bu ne işti? Merak ettim.

Toplantı salonunda, iki dosya buldum. Birinin üzerinde Bolu Valiliği yazıyordu. Diğerinde ise hiçbir şey yoktu. Üzerinde hiçbir şey yazmayan Çevre Düzeni Plânı, en son metinmiş. Arşivimden de 2001 de hazırlananı çıkarıp, karşılaştırmaya başladım.

Aaaa! Ağzım açık kaldı.

Plâna, eskisinde olmayan bir tanım eklenmiş.

Madde III. 4. 5. 13. ?çiftçi?.

?Bitkisel, hayvansal ve su ürünleri üretimi ile iştigâl eden gerçek veya tüzel kişilerdir? diyor

Neden eski plânda böyle bir tanıma gerek duyulmamış?

Neden, gıda sanayicisi, besici ve bitki üretimi yapanlar, tek tanım altına alınmış?

Bunlar ayrı ayrı tanımlansa, ne olurdu?

Entegre kavramı mı, bu tanıma sebep olmuştu?

Entegre; yem, yem üretimi, kümes, ahır, ağıl, kesimhane, soğuk hava deposu v.s. nin mutlaka yan yana olmasını mı gerektirir?

Eğer, gerek varsa onu bilemem(!)

Madde VI.2.3.3.?Yapılaşma?

?Çiftçiye, arazi sınıfına bakılmaksızın, toplam parsel büyüklüğü 5000 (beşbin) m2 yi geçmemek koşuluyla, kümes, ahır, ağıl, depo, soğuk hava deposu, yemlik ve yem hazırlama tesisleri, mandıra, balık üretim tesisleri, arıhane, su ve yem deposu, gübre, silaj çukuru ve işletmenin enerji ihtiyacını karşılamak amacıyla yapılan biyogaz, tesisleri ile ilgili olarak yapı izni verilebilir? deniyor.

Yukarıda ki maddeyi okuyunca, ayaklarım suya erdi.

Neden, gıda sanayicisi, besici v.s. nin çiftçi tanımına sokulduğunu anladım.

Eski plân maddelerinde:

Madde - III.4.8.1 tarımsal niteliği korunacak alanları

- III.4.8.2 özel mahsul alanlarını

- III.4.11 tarımsal sanayi tesislerini

- III.4.12 tarımsal yapıyı

- III.4.13 tarımsal depolamayı

- III.4.17 su ürünleri istihsal alanlarını

tanımlıyor ve özellikle, verimli tarım alanlarını koruyordu.

İşte; besici ve gıda sanayicilerinin, ?çiftçi? tanımına sokulmasının sebebi !

Maksat; verimli tarım arazilerini koruyan engeli aşmak!

VAY BE!!

Bir kitabına uydurma şaheseri! Cinliğin dik alâsı. PIRRAVOOO!

Yandı gülüm keten helvamın, tipik örneği.

Üç kuruşluk menfaat için, doğanın içine etmeye değer mi?

Genellikle doğal güzelliklerin ortasında ve çok küçük olan verimli alanlar rahat bırakılmalı. Verimsiz geniş alanlar bomboş değerlendirilmeyi bekliyor.

Sanayi tesisleri belirli bölgelerde toplanırken; neden entegre tesisler ve besiciler canlarının istediği her yeri işgâl etsin?

Neden, kendilerine tahsis edilecek, ?organize hayvancılık bölgelerinde? toplanmasın?

Eğer kurulacak Organize Hayvancılık Bölgeleri'nde toplanırlarsa:

1-Her türlü ihtiyaçları el altında olur.

2-Hem doğaya, hem de insanlara zarar vermemiş olur.

3-Aynı zamanda verimsiz araziler de işe yarar hale gelir.

Öte yandan, organik tarımın yapılabileceği bakir alanlarda da yapılaşmaya izin vermemek gerekir.

Eski Plân,

Madde III.1.3. Özel Plânlama Bölgeleri:

?Bu bölgeler Milli park, tabiat parkı, vs. ile yayla nitelikli köy yerleşik alanı ve yakın çevresini kapsayabilir.? diyerek dikkatle korunmasını emrediyor. Yenisi, koruma duvarını deliyor.

Yayla alanları içerisine ?Entegre hayvancılık (kanatlı ve diğer) tesislerin? yapılmasına imkân tanıyor.

Hiç olacak şey mi?

Gelelim, YAYLA meselesine.

Bakın, neler yapılmış.

Madde III.4.3.6. (Eskisinde yok) Yayla Turizm alanları:

?Doğal çevre içinde yer alan, doğal yaşam ile bütünleşecek etkinliklerin yer aldığı, dış görünüşte doğal çevreye uygun yapı malzemelerinin kullanıldığı, turizm tesislerinin yapılabileceği alanlardır? diyor.

Bu madde sayesinde yaylaların tamamı binalarla dolar ve yaylalar yok olur.

Plâna bir de YAYLA tanımı sokulmuş.

Doğal çevre içerisinde yer alan doğal yaşam ile bütünleşen ve kadimden bu yana belirli zamanlarda halk tarafından kullanılan özel ve tüzel mülkiyete konu olmamış mera dışında kalan yerleşim alanlarıdır.

Zurnanın zırt dediği yer burada başlıyor.

Nasıl mı ?

Eskiden köylünün tamamı, çiftçilik ve hayvancılıkla geçinir, yaylaya hayvanları için çıkardı.

Hayvan için çıkan, yok denecek kadar azaldı.

Yasa, hayvanları için yaylaya çıkanların barınması için eğreti küçük barınağa izin vermiştir.

Onların da kadimden kalanlarına müsaade eder.

O köyde doğan herkes villamsı evler yapabilir dememiştir.

Akıl almaz bir talan var yaylalarda. Önüne gelen bir bina kırıttırıyor.

(40 senedir her Vali, yeni geldiğinde yaylaların korunması için toplantılar başlatır. O toplantılar sürerken, yaylalarda hummalı bir yapılaşma faaliyeti başlar. ?Ne olur, ne olmaz bir karar alınmadan önce binamı yapayım, nasıl olsa yapılan yıkılmaz? düşüncesiyle. Yaylalardaki bina sayısı böylece artıp gitmiştir. Ve buna oy endişesiyle engel olunmamıştır. Şimdi de madem yıkamıyoruz, o halde izin verelim de yiğitlik bizde kalsın denilmek isteniyor her halde)

Ağaçsız yerdeki yaylaların yüzüne bakan yok. Varsa da yoksa da Samat, Örencik Yaylası gibi, cennet köşeleri!

Bu plânla halk kavramı getiriliyor.

Köylü dostlar, sıkı durun geliyoruz. Sade sizin değil, şehirli halkın da hakkı var yaylalarda! Bu şartlar altında, yakında el birliği ile yaylaların tamamını yok ederiz. Ohhhh, o zaman sen sağ ben selâmet!

Eşeği seven, osuruğuna katlanır. Yine ağlayan siz köylüler olursunuz.

Etmeyin beyler!

Bolu'nun doğası, babanızın mirası değil. Yok edilirse asla geri dönmez.

Orman içi köyler süratle boşalmaktadır. Ve bu boşalma hızlanarak devam edecektir. Bunlar da milli servettir. Ve mutlaka değerlendirilmesi gerekir.

Çevre Düzeni Plânı bu konuyla hiç ilgilenmemiştir.

Yapılması gereken; bunların turizme dönük, değerlendirilmesini sağlamaktır.

Bunun için; öncelikle, Turizm Master Plânı yapmak ve ardından orman içi köylerin mevzi imâr plânlarını hazırlayarak, Entegre Tatil Köyleri inşa etmek, tüketici nüfusu (tatil, dinlenme, eğlenme amacıyla) Bolu'ya çekerek, geliri arttırmaktır.

Çevre Düzeni Planı tasdik edilirse, Turizm Master Plânı nasıl yapılır?

Bolu geleceğinin vizyonu çizilip, halk mutabakatı sağlanmamıştır.

Vizyon ve projeksiyon tespit edilmeden, bu plân tasdik edilmemeli, Bolu'nun önüne engel konulmamalıdır.

Bu plân bu haliyle tasdik edilirse kötüdür.

Ancak plânsızlık ondan da kötüdür.

?Ne yapalım, parasının bir kısmı ödenmiş, iyi veya kötü bu plânı yasalaştıralım? demek, Bolu'yu 3-5 kuruşa fedâ etmek anlamına gelir.

Buna da kimsenin hakkı yoktur!

NOT: UTTA, Çevre Düzeni Plânı'nı 2001 yılında hazırla-yıp sunmuştu. O tarihten beri 4 sene hiçbir şey yapılmadan beklenildi. Acele edilmedi de, neden İl Konseyi'nde iki gün tartışılması gerekirken, yangından mal kaçırır gibi, yarım günde iş oldu bittiye getirilip toplantı bitirildi.

Ne yapılmak isteniyor?

Plân, ?Ham hum şarolop?la, bazı çevrelerin istediği gibi mi tasdik ettirilecek?

Ey Bolu Halkı!

Senin kaderinle, yine haberin olmadan oynanıyor!