Canım anneanneciğim...
Okuman yazman yoktu., Boluca dan başka lisan bilmezdin. Boluca tabirle; GARGADAN BAŞKA GUŞ, HESERDEN (Hisar tepe) BAŞKA YOKUŞ, tanımazdın. Benim gibi MEKTEPlilerin ölçülerine göre KARA CAHİLdin.
Bugün bakıyorum da;
Aslında ARİF olan sen, CAHİL olan benmişim. Sen binlerce yıl, nesilden nesile örf, adet, töre ve inanç biçiminde aktarılan bilgileri yüklenerek olgunlaşmıştın. Formal öğrenimin yoktu ama tecrübeyle güçlenen toplumsal şuura sahiptin. O şuur ruhunu eğitmiş, olgunlaştırmıştı.
- Hoşgörü sahibiydin...
- İnsan sevgin çok gelişmişti...
- Kendinden önce çevreni düşünürdün...
- Kanaatkardın...
- Haram, helal kavramların gelişmişti...
- Tasarrufu çok severdin...
- Savurgan değildin...
- Hakka, hukuka saygılı idin...
- Büyükleri sayar, küçükleri severdin...
- Gösterişi sevmezdin.
- Edep, terbiye vazgeçemediğin kavramlardı..
- Büyüdükçe küçülmeli. ..
- Her işi ehline teslim etmeli, derdin...
Canım anneanneciğim...
Sendeki bu yüksek ERDEM seviyesini benim anlamam için, köprülerin altından çok su akması gerekti. Çok hamur teknesi taştı. Çok okumam, çok düşünmem, çok zahmet çekmem gerekti. Senin eriştiğin olgunluk, hoşgörü, tevekkül ve tefekkür seviyesine erişmek kolay değil. Yeni yeni, okudukça cahil olduğumu anlamaya başladım.
Canım anneanneciğim...
İlkokulda bize tahta yumurta ile çorap yamattılar. Haftada bir gün idarenin seçtiği filme özel izinle gidebilirdik. Kahvehaneye gitmek imkansızdı. İlk, orta ve lisede; ailemiz, okul ve toplum bizi korumuştu.Üniversiteye gelince, biraz özgür gibiydik. Ama Beyoğlu’na ancak kravatlı çıkabiliyorduk. Kaliteli tiyatro pek çoktu. Bizde tiyatro toplulukları kuruyorduk.
Klasik Türk ve Batı Müziği konserleri, konferanslar pek boldu. Bütün bu disipline ve eğitici öğeye rağmen 19-20 yaşlarında “bak nasıl şiirler yazıyordum:
Dünyayı ben yarattım.
Apollon benim,
Her kız bana aşık vs.
Ne kadar hammışım.
Oysa sen bana, “ her kulağa küpe olması gereken” ikazını yapmıştın. Ben o zaman hiç anlamamışım. Pek çok içi boş bilgiyi eğitim sanmışım. Canım anneanneciğim...
Şimdiki gençler ne yapsın. Kolay mı vahşi kapitalizmin yönettiği medyanın tesirinden kurtulmak. Televoleler, paparazziler, daha neler neler başını döndürüyor gençlerin. Onları yalnız kendi zevkleri için yaşar hale getiriyor. Manevi duyguları öldürüp, sorumluluk duygularını törpülüyor. Biliyor musun?
Genel Kurmay Başkanımız Hüseyin Kıvrıkoğlu bir konuşmasında “Maalesef bugünkü üniversite eğitimi lise düzeyinin üzerinde değil” demek zorunda hissetti kendini.
Ne kötü!
Toplumsal çürüme üniversitelerimizi de etkiliyor. Kaliteyi düşürüyor, düşen kalite toplumu etkiliyor. Böylece nihayetsiz bir sarmal gibi toplumsal bozulma devam edip gidiyor.
Sevgili bilge anneanneciğim...
Hata kimde?
- Her kasabaya düşünmeden Üniversite isteyen halkımızda mı?
- Bakkal dükkanı açar gibi Üniversite açan hükümetlerde mi?
- İlkokuldan itibaren yetersiz ÖĞRENİMİ öne alıp, EĞİTİMİ ihmal eden eğitim programlarında mı?
- Uluslararası tebliği, yayını, kitabı, lisan bilgisi, araştırma hevesi az akademisyenlerde mi? ( Uluslararası bilim çevrelerince benimsenen gerçek akademisyenler hariç.)
Üniversitelerimizin kaldırımlarının sadece iyi eğitilmiş, ÇAPLI, GÜZEL İNSANLARCA çiğnenmesi nasıl temin edilir.
A oğul bu suali ben sağken sorsaydın deme.
Bana göre; sizler ölmezsiniz...