İlk mektepte?
Öğretmen sınıfa girince!
Ayağa kalkar, ?hazır ol? da başlardık, avaz avaz!
Türküm, doğruyum, çalışkanım.
Yasam küçükleri korumak, büyükleri saymak,
Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
****
Resmi geçitlerde yürürken, onuncu yıl marşını söylerdik.
Uygun adım marş denince, başlardık yürümeye ve söylemeye?
Çıktık açık alınla, on yılda her savaştan.
On yılda, on beş milyon genç yarattık her yaştan.
Rap, rap, rap.
Göğsümüz kabarır, yürüyüşümüz değişirdi.
Ardından, Türklüğümüzü gururlanarak haykırırdık
Türküüüüm, Türküm dedikçe kalbimiz çarpmaktadır.
Türk olmayı en büyük şeref;
En büyük şeref ve şan sayarız.
Rap, rap, rap
Başlar dik
Gözler ufukta
Kaşlar çatık.
Göğüsler çıkık
Adımlar sert.
Rap, rap, rap
Sanırsın:
Kollarımız süngü
Sıkılı yumruklarımız balyoz.
Ayakkabılarımız, asker postalı
Rap, rap, rap;
Sol sa, sol sa.
Aramızda kıkırdayanlar, önündekini gıdıklayanlar da olurdu.
Hatta:
Fısıltı ile cıvık cıvık komut verenler de!
Sol, pezevenkler, sol
Siz ananızdan; siz babanızdan;
Hiç terbiye görmediniz mi?
Sol sa, sol sa.
Yarın bayram olsa.
(Yaramazlıklarda bile, terbiye öğütlenirdi)
Tören alanına girmeden önceki safhada:
Sütçü beygiri gibi yürüyenler uyarılırdı.
Tören yürüyüşü sırasında, zımba gibi olurduk.
****
Hepimize; vatan sevgisi, Türklük şuuru verilmişti.
Şühedâ, toprağı sıksan şühedâ.
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüdâ.
Etmesin tek, vatanımdan beni Dünyada cüdâ.
Dizeleri ile büyütülmüştük.
Saygısızlığı bilmezdik.
Bizden iki sınıf ilerdekilere abi der; çekinir, yanaşamazdık.
Erkekler okul şapkası ve kravatsız, kızlar önlüksüz okula gelemezdi.
Haya ve edep vardı.
Cadde ve sokaklarda, ?öğrenci olmanın? ciddiyet ve sorumluluğunu taşırdık.
Büyükleri saymak, küçükleri sevmek gerektiğini, ilk mektepte öğrenmeye başlamıştık.
Biz cumhuriyet nesli çocuklarıydık.
Yavaş, yavaş büyümekteydik.
Hedefimiz çağı yakalayıp, muasır medeniyet seviyesini geçmek idi.
****
Avrupa'da naylon gömlek çıkmıştı.
Almanya'ya gidip gelenler getiriyordu.
Özeniyordum.
Babam bana da getirtiverdi.
Naylon gömleği giydiğim an ,çağ atladığımı sanmıştım.
(Naylon çok terletiyordu.)
Bir daha giymedim.
Gömlek giyerek çağ atlanamayacağını anladım.
Anladım da, anında aklım başıma geldi mi?
Yo!
Köprünün altından epey sular aktı.
Taşkınlar birbiri üstüne geldi.
Bu arada da olanlar oldu!
****
30 Ağustos Gecesi, askeri gazinodaki davetten çıkınca;
Hükümet Meydanı'nda biraz dolaşmak istedim,
Sinemanın önündeki meydan kalabalıktı.
Kimileri banklara oturmuş, kimileri ayakta!
Ayaktakilerin bir kısmı da, yatay arzularının dikey arayışlarında.
Kılık kıyafete gelince..
Ne desem bilmem ki!
Bir yığın insan, boş boş bakarak çekirdek çıtlatıp tükürmekte,
Yerler çekirdek kabuğu dolu.
?Bana necilik? pis pis kokmakta
Bangırdayan müziklerde, Türkçe yok.
Türkilizce* her yere hakim.
Hareket var, ruh yok.
30 Ağustos Bayramı'nın heyecanı hiç yok.
****
Üzüldüm.
Sinemaya ve kalabalığa arkamı dönüp, karanlığa doğru yürüdüm.
Hiç ışık yanmıyordu.
Atatürk Anıtı ?karanlık? içindeydi.
(Evvelce meşaleler yanar, ışıklar pırıl pırıl olurdu)
Bu karanlığın sebebi neydi?
Anlayamadım!
Ruhum daraldı, başım döndü.
O an bir ses duyar gibi oldum.
Ses bana hitap ediyordu.
-Çocuk!..
Bu ne hâl?
Böyle gençlik olur mu?
Üzülüyorum?
Dedi ve sustu.
Ardından yüz binlerce şehidin sesini duydum.
Biz de, biz de!..
Haklıydılar.
Donup kalmıştım.
Verecek cevap yoktu.
Hırsımdan ağladım.
Avunamadım.
Kendime gelemedim.
Sonunda kafamı topladım.
Duyduğum ses, ?heykel'den değil?, içimdeki Atatürk?ten gelmişti.
O sese cevap verememiş, en azından bir özür bile dileyememiştim.
Geç de olsa, o özrü dilemek istiyorum.
İsteyen bana katılır.
Sonunda hep beraber amin deriz.
****
Toprağın kara bağrında, sıra dağlar gibi yatan ATALARIM.
Başta Atatürk olmak üzere, hepinizden özür dilerim.
Sizler, vatanımız ve bizler için her türlü fedakârlığa katlanıp seve seve canlarınızı verdiniz.
Biz size lâyık olamadık.
Kendi öz değerlerimizi ret-i miras ettik.
Batı taklitçiliğinde üstümüze yok.
Bol çikolatasına tav olup, kucağına oturduk;
o da bizi sevip duruyor.
( Keşke har vurup, harman savurmasaydık)
Başımıza daha neler gelecek bilmem.
Siz yırtık çarıkla yedi düvele meydan okumuştunuz.
Biz ise ???..
??????.!
Bizi affedin demeye bile yüzümüz yok.
Allah hepimize, ?Aklımızı başımıza alıp, kendimize gelmemizi? nasip etsin.
Affet bizi ve doğru yolu nasip et, ya Rab'i. Amin!!!!!
*-Türkilizce= İngilizce kelimeler karıştırarak bozduğumuz, günümüz Türkçe'sine taktığım uydurma addır.
Degerli Okuyucular?
AHVAL-İ BEŞER |
Selam, selam, es-selam Riya almis yürümüs, Dolap, hile tek makbul, Bir takma gözdür bakan, Yürekler nasir kapli, Davar var da sagar yok Sevda uçkura mihli, Çiftlesmek bütün gaye, Toprak, suyuna hasret, Nerede Ask'in asli Dünün kibar kizlari; Gelinin ak duvagi; Fidayda bar türküsü, Ayak silsen, bas olur! Güvercin, dalda maglup! Ugrasta hareket yok, Muhabbet var, rakimsiz, Usta vefa pesinde, Her kafadan ses çikar, Akil kit, mantik kaba, Dava belli, ma'rif yok! Sehiv, esasa zemin, Dünya garip daire, Insansin, ne ki sonun? |
Baris DOGAN |
Geçen haftaki ?HOCAM? baslikli yazim ile ilgili ilginç bir e-mail aldim.
Bu e-mail'i yazanin iznini alarak, sizlerle paylasmak istedim.
E-mail'e bir de siir eklemis, umarim seversiniz.
Bilirsiniz, hep tepkisizligimizden yakinirim.
Tepki; vurup kirmak degildir, fikre fikir katmaktir.
Bu katki ters yönde de olabilir.
Maksat, dogruyu yakalamaktir.
Yazar Kuran'in ?kalemle yaz?* emrine uymus, adam sende demeyip, fikrini yazmis.
Ne güzel!
Lütfen bana ne demeyin, fikrinizi yazin.
Hakikat günesi böyle dogar.
Saygilarimla
Yurdaer Kalayci
Kuran'in ilk emri ?Oku, Allah'in adi ile oku'dur?
*Ikinci emir ise(kalem S-2 A-1) ?And olsun kaleme ve satir satir yazdiklarinadir?.
****
Sevgili Hocam..
Öncelikle selam ederim.
29 Agustos 2005 tarihli ?Hocam? baslikli yaziniza ithafen:
Bildiginin âlimi, bilmediginin cahili olan âdem evladi, çogu zaman kendine göre gaybin da müneccimligine soyunur.
Seyh Edebali'nin ?Itibarliyken, itibarini yitirene; zenginken fakir düsene ve ?burasi önemli- cahillerin içindeki âlime aci? vasiyetini Osman Gazi bünyesinde kendimize minval alirsak; okumayan, bilmeyen, görmeyen, duymayan ve hâsili anlamayan toplumumuza söz anlatmanizin, daha dogrusu anlatmaya çalismanizin yüregimi oldukça burktugunu belirtmeliyim.
Sagcisi; çete kuran, mafyalasan,
Solcusu; taklitçi ideolojilerle memleket satan,
Dincisi; bizzat Allah hükmünü esasen kendi nefsine -güya- seriat edinen,
ortada durani da yine kendine göre (bu, demek istedigimin biraz terbiyelenmis halidir) =?globallesen? muhterem milletimiz; kendinde buldugu vasiflara göre gerçekten ortada durmaya çalisanlari radikallestirme cihetine elbette gidecektir.
Onlari çok göremezsiniz?
Zira bilmiyorlar?
Bahsini ettiginiz Sokrates savunmasindan:
?Insanlar birçoklarina, en fenasi kendilerine hikmetli görünürler. Fakat böyleleri hikmetli degildir. Böyle olunca nefsi kendi öz hikmet iddiasina inandirmaktan sakinmak lazimdir. Bas hikmet budur. Bunun üzerine ben de nefsimi hikmetli sandigimi, fakat olmadigimi anladim. Baskalarina da bunu anlatmaya çalistim. Bu halim incitici ve tiksindirici oldu. Kendi kendime dedim ki; ben çogundan daha hikmetli olmaliyim! Zira hiç kimse güzel ve iyi bir sey bilmiyor; fakat çogu hiçbir sey bilmezken bir sey bildigini saniyor; bense bilgisizligime karsilik bir sey bildigimi sanmiyorum. Hiç degilse su ufak noktada, onlardan daha hikmetli degil miyim??
Ve insan, neden hatasiyla sabit?..
Yazinizin sonundaki ayet meallerine bir ilave yapmak isterim.
?Biz, emaneti göklere, yere, daglara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten kaçindilar, zira sorumluluktan korktular. Ama onu insan yüklendi. Insan bu emanetin hakkini gözetmediginden cidden çok zalim ve çok cahil bulunuyor? Ahzab Suresi-72
Hz. Ali'nin dedigi gibi:
?Cahile, cahilliginin ispati kolay ama ikrâri zordur?
Kıbrısçık Sağlık Grup Başkanı Dr. Barış DOĞAN