Değerli okuyucular:

Bu yazımda ?Açık mektuplar? biçiminde olacak.

Mektup 1:

AKILCI BAŞBAKANIM.

Bu size ikinci mektubum.

Siz hep akılcı işler yapıyorsunuz.

Bürokrasinin hantallığından, ?hazreti mevzuata? sığınıp, aklı dışlamasından şikayetçisiniz.

Bu durumun, Bolu'da bir abidesi var.

1998'den beri, ?Bolu'nun bağrına sokulu bir hançer gibi duran? HÜKÜMET KONAĞI (hurda) iskeleti.

Yıllardır yetkililer, yazışıp duruyor. (hurda- tuğla demir yığını, yağmur- kar altında çürümeye devam ediyor)

Eski eserdir, değildir!

Çürüktür, sağlamdır!

İhale ediliyor, ardından iptal kararı geliyor.

Tam bir yılan hikayesi.

Hiç kimse: AKLI öne koyup, sormuyor; ?Bu bina yapılırsa ihtiyaca cevap

Verecek mi? Gelecek 50 yılın gereksinimlerini karşılayacak mı????

Acaba Bolu halkı ne düşünüyor?

Devletlular kararlı: Ya yapacaklar, ya yapacaklar!

Akıl ve Bolu halkının çoğunluğu diyor ki: Üç kat, 36 odalı bir bina Bolu'nun ihtiyacına yetmez!

Yetkililer bu diretmeyi neden yapıyorlar?

*Sorumluluk almak istemediklerinden mi?

*Yetkileri dağınık olmasından mı?

*Meydana gelen zarardan, zarar görmediklerinden mi?

Bilemiyoruz!!!

Reformları başlattınız (yöre halkını, yöre sorunlarında, söz sahibi yapacaksınız). Sürecin tamamlanmasına kadar beklemeye tahammülümüz yok.

Lütfen: Utandığımız, iskeletin (5000m2) arsasına, (tüm. Resmi daireleri içine alacak) Vilayet Sarayı yapılmasını sağlattırınız.

Not: Bu defa, size Boluca yazamadım. Bolu doğumlu bazı gençler anlamakta zorlanmışlar. (kök kültürümüzden ne kadar kolay kopuyoruz, değil mi?) Siz Bolu doğumlu değilsiniz. Belki okumakta zorlanabilirsiniz diye düşündüm. (Herhalde; ilk mektubumu size ulaştıramadılar. Bunu da ulaştıramayabilirler. Olsun, ümit dünyası.)

Mektup 2:

SAYIN VALİM

Bolu'ya yeni geldiniz.

Eminim Hükümet Konağı iskeletinden rahatsızlık duymuşsunuzdur.

(Sizden önceki vali de, yeni geldiğinde rahatsız olmuş ve bir yıl içinde halledeceğini vaat etmişti)

Bürokrasi labirentleri ona imkan vermedi.

Hazır, ihale iptal edilmişken, (bir hayli mesafe alınıp, paralar sarf edilmiş demeden) yeni bir ihale açtırmayınız. Bolu bu kadar yıl bekledi, biraz daha bekleyebilir.

Galiba sıkıntı, eski binanın TESCİLLİ olması.

Mısırdaki (dünya kültür mirası) Ebu simbel tapınağı başka bir yere taşındığı gibi, bizim tescilli binada başka bir arsaya ?orijinal şekliyle ?inşa edilebilir.

Hükümet Meydanı'ndaki çok değerli alana Vilayet Sarayı kurulabilir.

Sizin ?rahmetli, Recep Yazıcıoğlu gibi? akılcı, yürekli bir vali olmanızı ümit ediyoruz.

İnşallah ?hazreti mevzuata? boyun eğmez, ihtiyacı öne koyar, zorlukları aşar tüm Bolu halkını mutlu edersiniz.

Mektup 3

KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARI KORUMA KURULU'NA

Sizin tescil ettiğiniz binanın yerinde yeller esiyor.

Ortada sadece (eski yığma tuğla, yağmurdan çürümüş) zemin duvarları kaldı.

Maksat; bu mimari örneği korumaksa, o kolay: Başka bir arsaya aynen kurulabilir.

Yok eğer; mutlaka eski bina, ?yerinde kalmalı? diyorsanız: O taktirde, (iskelet tapu dairesi ve yanındaki bina yıkılarak) meydana çıkacak alana; iki ucu uzatılarak, U biçiminde ?orijinal mimariye uygun? büyük bir Vilayet Sarayı yapılmasına imkan veriniz.

Eğer direten; kurulunuz ise.!!!

Mektup 4

BOLU MİMARLAR ODASI BAŞKANLIĞI'NA

Sayın başkan

Bu binanın yılan hikayesi serüvenini biliyorsunuz. Tüm Bolu halkının bu iskeletten, ne kadar rahatsız olduğunun farkında değil mi siniz?

Ayrıca,19. Y.Y. ihtiyacına göre yapılmış küçük bir binanın, ihtiyaca yetmeyeceğini bilirsiniz. Eğer, ?bürokrasinin diretmesi ile? iş, oldu- bittiye getirilir de, (ihtiyaca uygun) Vilayet Sarayı yapılmazsa, oradan oraya yorgun argın koşuşacak, halkın vebalini taşıyabilecek misiniz?

Neden sesinizi çıkarmıyorsunuz?

Not: Sevgili Başkan Hüseyin Özsoy; Süreyya Efendi binasını, tamamen yıkıp, aslına uygun olarak yeniden inşa ettin. Eline sağlık, pek hoş oldu. (O arsa yerine, başka arsaya da yapabilmen mümkündü.) Hükümet konağı neden tamamen yıkılıp, başka yere aslına uygun olarak yapılamasın?

Mektup 5

DEĞERLİ MİLLETVEKİLLERİ

Sizin, her konuda uzman olmanızı, toplumsal her aksaklığı görmenizi, beklemek haksızlıktır.

Toplum, toplumsal meselelerini düşünüp, çözüm üretip, size sunmalıdır.

Sizin göreviniz, üretilen bu çözümlerin takipçisi olmaktır.

Biz, (sadece şahsi meselelerimizi size taşıyarak) sizin vaktinizi dolduruyoruz. ?toplumsal meseleleri ise? sizin keşfetmenizi ve çözümlerini bulmanızı bekliyoruz.

Bazılarımız: milletvekillerimiz uyuyor mu? diyebilir.

Onlara sormak gerekir: Ya siz ne yapıyorsunuz?

İşte size; bir ?toplumsal yara olmuş? mesele.

Konuyu sahiplenip, mezbeleliği ortadan kaldırıp, Bolu'ya yakışır bir Vilayet Sarayı inşa ettireceğinizi umuyorum.

Mektup 6

MUNİS DOSTLAR

Normal olan (sizi temsil eden sivil toplum örgütlerin) toplumsal meseleleri, ?çözüm önerileri ile birlikte yetkililere anlatmalarıdır.

Ne var ki, at biniciye göre yürür.

Eğer, binici, dizginleri sıkı tutmaz, ara sıra, kırbacın ucunu göstermezse, at sütçü beygirine döner.

O zamanda, iş başa düşer.

Lütfen, tüm ilgilileri uyaralım, Uyanmazlar ise, oturup ağlayacak halimiz yok.

Her birimiz, (kamusal çıkarımızı savunma hakkımızı kullanıp), mahkemeye müracaat edebiliriz.

İnşallah, o duruma gerek olmaz.

NOT:Konu ile ilgili, 21/1/2002 ve 4/2/2002 tarihli bolununsesi'nde yayınlanan, yazılarımı dikkatinize sunuyorum. Detayları, o yazılardan okuyabilirsiniz.

21/1/2002 tarihli yazı

KURT MASALI HÜKÜMET KONAĞI

Bir varmış bir yokmuş...

O ülkede hikmetinden sual edilemez işler çokmuş. Vatandaşlarının ise dilleri var söylemez, kulakları var duymaz, gözleri var görmezmiş.

Bazen yapılan işleri beğenmez, içlerinden homurdanırlarmış ama kimse duymazmış.

Doğru ile eğri o ülkede bir kör yumakmış. Kimse şunları bir ayıralım, doğrudan yana olalım demezmiş. Zira o ülkede yaşayan herkesin hem doğruları, hem eğrileri varmış, herkes o yumağın bir parçası imiş.

Doğrular ayrılırsa eğrilerimiz ortaya çıkar diye korkarlarmış. O ülkeye görevli gelen DEVLETLU'lar da bu durumu bildiklerinden işleri pek kolaymış. Köpeksiz köyde değneksiz gezerlermiş.

O ülke merkezinin nüfusu 100 bine yaklaştığı halde bir vilayet sarayı yokmuş. 1940'larda ise nüfusu 5 bin kadarmış ama üç katlı 35 odalı 19. yy yapımı bir hükümet konağı varmış. 1944'te deprem olmuş. Konak hasar görmüş. Temelleri oynamış. Bina zayıflamış. Üçüncü katı ?Taşımaz? diye düşünüp yıkmışlar.

Zamanla nüfus artmaya iki katlı bina yetmemeye başlamış. Teker teker resmi daireleri ülkenin muhtelif yerlerine taşımışlar. Sonunda bina baş devletlu ve yardımcılarının oturduğu bir konak haline gelmiş. Ülke sakinleri dağınık daireler arasında yorgun argın koşuşturup dururlarmış. Devletlu'lar rahatmış. Sükunetin hakim olduğu durağan ülkede insanlar koşuşturup hareket ediyor diye memnun olurlarmış. Bir gece ansızın baş devletlu'ya gaipten bir nida gelmiş: ?Ya devletlu hükümet konağını orjinal haline getir.? Devletlu hayırdır inşallah diye benirleyip uyanmış.

Ülke bir KURALLAR, FORMALİTELER ülkesi imiş. ÜRETKENLİK, VERİMLİLİK hiç önemli değilmiş. Ama her işte kitabına göre yapılmalıymış.

Kurallar gereği devletlinin önce K.T.V.K Kuruluna müracaat etmesi gerekliymiş. O kurul sade insana karşı pek insafsızmış.

İnce eleyip sık dokumadan burası nasıl korunabilir diye düşünmeden her gördüğü eski yapıya damga vurur, bu yolla binaların ya W.C. haline gelmesine ya çökmesine yada yakılmasına sebep olurmuş. Ama hiç tınmaz habire yeni tesciller yaparmış. O kuruldan izinsiz çivi çakmak mümkün değilmiş. Bunu yapanı sürüm sürüm süründürür, hapislerde çürütürlermiş.

Ama o kurulun bazı devletlu'lara karşı boynu kıldan inceymiş. Onlara her zaman ?emriniz baş üstüne? derlermiş. Bizim devletlu da K.T.V.K.'ndan istediği an istediği kararı çıkaracağından emin olduğu için kurula müracaatından 10 ay önce Maliye Bakanlığı'na müracaat etmiş. Maliye Bakanlığı'nın oluru ile 12.08.1998'de hükümet konağının yıkım ve onarım işini ihale etmiş. İhaleden çok kısa bir süre önce ise K.T.V.K'na müracaat etmiş. Kurul 13.07.1998'de restitüsyon, restorasyon projeleri ve statik raporunu istemiş. Devletlu 35 gün gibi çok kısa bir zaman içinde ?Bir yılda zor yapılır işleri? şıpın işi tamamlayıp 17.08.1998'de kurula teslim etmiş. Ne varki Mühendisler Odası o kadar hızlı değilmiş. Ancak 21.09.1998'de raporunu kurula göndermiş. Dört gözle statik raporunu bekleyen kurul hemen bir gün sonra üyelerini toplantıya çağırmış. Kurulun 7 üye ile toplanması lazımmış. Aceleden 5 üyenin ismini tespit edebilmişler. 2 üye için isim bulamamışlar. İsimlerini tespit ettikleri diğer 2 üyeyi de toplantıya getirememişler. Dürüstlük ilkesine uyarak 7 üye için imza açmış, isim tespit edemedikleri 2 üyenin isim yerlerini boş bırakmış, ismini tespit ettikleri 2 üyenin isimlerinin altına ?Bulunamadı? diye yazıp 7 üyeye karşı 3 imza ile (ekalliyetle) aslanlar gibi olumlu rapor çıkarmışlar. K.T.V.K.'ndan olumlu rapor çıkacağını kesin olarak bilen Devletlu 28.09.1998 tarihinde müteahhite yer teslimi yapmış. Binanın üst katı alınmış. Diğer yıkım söküm işleri yapılmış. 25.02.1999 tarihinde K.T.V.K.'ndan olumlu kararı gelmiş.

Bu ara ortalık karışmış. İşe Bayındırlık Bakanlığı müdahale etmiş. 13.04.1999'da hazırladıkları rapor ile devletlu'ya

?1- Bu işin maliyeti çok yüksek olur

2- Gerçekleşme süresi uzar.

3- Karlı ve akılcı değildir.

4- Mevcut 2 kat korunarak restorasyonun yapılması uygundur.

5- Afet bölgelerinde yapılacak yapılar hakkında yönetmelik açısından değerlendirildiğinde yönetmeliğin yığma yapılar ile ilgili hükümlerin sağlanması zor olur. Eğer illa kat ilavesine karar verecekseniz yeni proje hazırlayıp bize gönderin? emrini vermiş.

Devletlu projelerde gerekli değişiklikleri yaptırmış (!) Ardından ?Ben Bakanlık dinlemem? deyip tasdiği kendi emrindeki Bayındırlık Müdürüne yaptırıp uygulamaya geçmiş. Bakanlık, emrinin dinlenmemesine hiç üzülmemiş. 13.06.2000'de kendisinden izinsiz uygulama yapıldığı halde 2483 sayılı yazı ile devletlu'ya ihale talimatı vermiş. 21.06.2000 tarihinde ihale yapılmış. İhaleden kısa bir süre sonra 18.07.2000'de sözleşme dosyasına ek bir madde ilave edilmiş. Devletlu 2000 yılı içinde 400 milyar TL ödemeyi, Müteahhit ise 27.10.2000 tarihinde inşaatı tamamlamayı taahhüt etmiş. Ne varki 2000'de müteahhite 160 milyar TL ödenmiş. İlerleyen günlerde müteahhit çalışmayı bıraktığından iş yarım kalmış. Bu arada da devletlu'nun tayini çıkmış.

Bir inşaat enkazı durumundaki hükümet binası kalıntısı deprem enkazı gibi ortada durmaktadır. Durumu bilmeyen yabancılar binayı deprem anıtı sanmaktadır. Gerçekse bu binanın bürokrasinin depremi sonucu enkaz olduğudur. Masalımız burada bitmemektedir. Devamı vardır. Bekleyiniz.

4/2/2002 tarihli yazı

HÜKÜMET KONAĞI ARSASINA VİLAYET SARAYI

Vilayet Sarayı bir ilin şerefi ve SEMBOLÜ dür. O il merkezinin en kıymetli alanını işgal eder. Bolu'nun merkezi hükümet meydanıdır. Meydanın en değerli alanı, hükümet konağı kalıntısının bulunduğu arsadır. Bu arsa Tapu ve Sağlık Müdürlüğü binası ile birlikte 5000 m² dir. Tapu ve Sağlık Müdürlüğü ?Hükümet Konağı kalıntısı gibi? ekonomik ömrünü tamamlamış binalardır. Yıkılmalarında hiçbir mahsur yoktur. [TV'lerde izliyoruz. Batıda arsası kıymetli büyük binalar dinamitle yıkılıp, yerine daha büyük ve modern binalar yapılıyor.] Halkımızın büyük bir ekseriyetine göre; bu binalar yıkılmalı ve yerine (Bolu'nun ?gelecek elli yıllık ihtiyacını karşılayacak? geniş bahçeleri, havuz ve şadırvanları olan) çağdaş bir VİLAYET SARAYI inşa edilmelidir. Böyle bir vilayet sarayına Bolu'nun ihtiyacı vardır. Bolu buna layıktır.

HÜKÜMET KONAĞI İNŞAATI TAMAMLANIRSA

Bazı çevreler ?mevcut tuğla, çelik ve ytong yığının eski eser olduğunu iddia ederek?, inşaatın devam edilmesini ısrarla talep edebilir. Valilikte bu görüşe uymak zorunda kalabilir.

O taktirde ortaya üç katlı otuz altı odalı, ?19.yüzyıl ihtiyacına göre planlanmış KOPYA? bir bina çıkacaktır. Bu bina ?değil gelecek elli yılın? vilayetin bugünkü ihtiyacını bile karşılayamayacaktır.

Eskiden olduğu gibi sadece Vali ve Vali Yardımcılarının oturacağı bir mekan haline gelecektir. O taktirde de hemşehrilerimiz ?işlerini halletmek için resmi daireler arasında koşuşturarak? para, emek ve zaman kaybetmeye devam edecektir.

VİLAYET SARAYI İHTİYAÇTIR

Mızrak çuvala sığmaz.

Uzun vadede; ihtiyaçlara ve halkın isteğine karşı konulamaz.

Sayın Valimiz; Hükümet konağı ile ilgili toplantıda, mevcut kalıntı yıkılıp, yerine vilayet sarayı yapılamadığı taktirde ?ihtiyacı karşılamak üzere? inşa edilmesi gerekli vilayet sarayı için başta kültür merkezini olmak üzere, birçok alanı incelemekte olduğunu ifade etmiştir.

Bir gün mutlaka; Bolu'ya bir vilayet sarayı yapılacaktır.

O zaman mevcut hükümet konağı boşaltılacak, boş binaya bir kamu kuruluşu yerleştirilecektir.

KENAR BİR SEMTTE VİLAYET SARAYI, HÜKÜMET MEYDANINDA BİR KAMU KURULUŞU, Ne kadar komik bir durum olur, değil mi?

ZARARIN NERESİNDEN DÖNÜLÜRSE KARDIR

K.T.V.K Kurulunun ?mevcut tuğla, çelik ve ytong yığınına? eski eser demekte ısrar edeceğini ümit etmiyoruz.

Ne var ki kurul ısrar edebilir. Bu onun yetkisindedir. Hiç kimse karşı gelemez.

O halde; mevcudun sökülüp, başka bir arsaya taşınması için kuruldan izin istenebilir. (Mısır'da Ebu Simbel Tapınağı sökülüp taşınmıştır.)

Bu yapıldığı taktirde; orijinal projeye uygun, temelleri sağlam, orijinal malzemeler kullanılarak bina yeniden inşa edilebilir.

Hiç kimse karışık malzeme ile tamamlanacak zayıf binaya orijinal tarihi eser demek zorunda kalmaz.

Bolu'nun en kıymetli arsası kurtarılmış, üzerine vilayet sarayı inşa etme şansı yaratılmış olur.

Bu vesile ile hurda tapu binası, sağlık müdürlüğü binası, arka bahçedeki sundurmalı araba garajı, kömür deposu, boş ve kirli havuz yıkılarak mezbele görünümü ortadan kaldırılır.

Halkımızın gözünün kirlenmesi önlenmiş olur.

Bolu'nun temiz ve çağdaş bir şehir olması lazımdır.

Mevcut kalıntı üzerine inşaata devam edilirse;

I - Eskiyi onarmak, yeni yapmaktan zordur. Konu restorasyondur.

Binanın zayıflığı ortadadır. (İnşaat çelik iskelet ve ytong gibi çeşitli karakterde malzemeler ilavesi ile karmaşık hale getirilmiştir.) Böyle bir binanın restorasyonunun kaça mal olacağını ve ne zaman biteceğini hesap etmek imkansızdır. Masraf yönünden dipsiz kuyu gibidir. Yapılacak masraflar dipsiz kuyuda kaybolacak, bina ?halkın zihninde? sağlamlığı şüpheli izi bırakacak ?Safranbolu'nun cinci hanı gibi? bitimi yılan hikayesine dönecektir.

II - Kalıntı yıkılır ise; çelik iskelet, ytong ve yığma tuğlalar ziyan edilmeden sökülebilir. Sadece işçilik giderleri zarardır.

Böyle bir karar alındığında;

1- Çok değerli arsa kurtulur.

2- Vilayet Sarayı bir kenar yere inşa edilmez.

3- Fuzuli masraf önlenir.

HAYRET BİR ŞEY; TUĞLA, ÇELİK, YTONG YIĞINI TARİHİ ESERMİŞ

Mimarlar Odası Başkanı Nadir Bey kardeşim, hükümet konağının çok eski bir fotoğrafını bulmuş, o fotoğrafını yayınlayıp; ?hayret bir şey bu bina tarihi eser değilmiş!? diyor.

Kardeşim Nadir Bey, tarihi eserler karşısında duyarlı olman güzel bir davranış. Bu davranışı tarihi eser yok edilmeden önce NEDEN göstermedin.

Hükümet konağı senin gözünün önünde çatır çatır yıkılırken nerede idin?

Binayı hangi ustaların, kalfaların yaptığını bilmiyorum, ?öğreneceğim? diyorsun,

Uğraşma, ben anlatayım.

Binanın inşası kültür ve sanatımızı dışlamaya başladığımız döneme rastlar.

O dönem Mimari tarzlarımızı da beğenmemeye başlamıştık. O tarzları yaratıp kullanan (çoğu etnik anlamda Türk olmayan) mimarlarımız gözden düşmüştü.

Avrupai olmak moda idi.

Avrupalının yaptığı her şey güzeldi. Bu nedenle saray baş mimarlığına Avrupai tarzları bilen Ermeni asıllı SERKİS BALYAN ve kardeşi getirildi. Onlardan Avrupai binalar isteniyordu. O dönem Avrupa'da Barok ve Ampir üslupları moda idi. BALYAN ailesi bu üslupları bize adapte ettiler. Ortaya bizden olmayan ?Avrupa'dakilere de pek benzemeyen? işler çıktı.

Dünya sanat tarihçileri bu dönemimize hiç önem vermezler. Onların övdüğü BALYAN ailesinden önceki dönemlerdir.

BALYAN ailesi bilerek veya bilmeyerek mimarimizin özünden kopmasını sağlamıştır. Aile ve kalfaları hanedan için saraylar, ?genelde tek tip? hükümet konakları ve kışlalar üretmiştir.

Bu yapılara hem İstanbul'da (Davut Paşa, Selimiye Kışlası gibi) hem de Anadolu'da rastlamak mümkündür.

Hükümet Konağı; ailenin SERKİS BAYLAN dönemine rastlar. Onun kalfalarından birinin eseri olması gerekir. Sanatsal değeri azdır. Senin fotoğrafını yayınladığın o binanın yerinde yeller esiyor.

Kusura bakma; hatırın için tuğla, çelik ve ytong yığınına eski eser diyemem.

Nadirciğim Türk Ulusu, Türk'ü, Ermeni'si, Kürdü, Rum'u, Çerkez'i, Abhaz'ı, Laz'ı vs. ile bir bütündür. Kendini bu ülkenin evladı gören ve ona hizmet eden herkes ?etnik kimliği ne olursa olsun? öz kardeşimizdir.

Ermeni sözcüğünü kullandığım için beni yargıladığına göre;

Sence :

- Ermeni kelimesi aşağılama anlamı mı taşıyor?

- Ermeni'ye, Amerikalı veya İngiliz mi demem lazımdı?

- Ben ?kültürümüzün içine edenlere? saygı duymak zorunda mıyım?

NOT: Nadir Bey kardeşim;

Bolu'da kurulun tescil edip, kaderine terk ederek, çürümesini beklediği, çökme noktasına gelenlerine de mail-i inhidam kararı verdiği pek çok bina var. Mimarlar Odası Başkanı olarak neden onları sahiplenmiyor, onlar için feryat etmiyor, görmezden geliyorsun?