Geçtiğimiz günlerde, haftalık yazımı yazma fırsatım olmadı.

Bir-iki defa oturdum.

Konu belirlemede zorlandım.

Şunu mu yazsam, yoksa bunu mu?

Derken; efendime söyleyeyim.

Bir ağır misafirim geliverdi: Torunum.

Torun sevme dururken; yaz yazabilirsen.

Bugün Pazar.

Ağır misafirim dahil, herkes uykuda.

Yazabilirim.

Bazıları çok kolay yazar, ben öyle değilim.

Beynim hep kabız.

Neden bilmem?

Beyinsiz miyim?

Yoksa akılsız-vicdansız işler, bana mı rastlıyor da, kafam karışıyor?

Bu halimin sorumlusu:

Köşemin başlığındaki maymunlar olabilir mi?

O, ?gör, duy, söyle? diyenler!

Menemme(herhalde)

Başımın belası onlar, tam bela gaşavusu(kaşıma aleti)

---------------

Can çıkmayınca, huy çıkmaz derler.

Doğrudur.

Misafirlerim ile; Kıbrıscık yöresinde yaşayan ,yaşlı bir tanıdığı ziyarete karar verip,yola çıktık.

Gölcük'e doğru çıkarken:

Orman içinde, yola yakın, beton bir bina inşaatı gördük!

Allah, Allah ?Fe sübhan Allah deyip, yola devam ettik.

(Tertemiz hava, muhteşem orman, yol kenarlarında ve kuytularda kalmış kar kalıntıları.)

İnsanın zevkten başı dönüyor.

Ne gam kalıyor, ne keder.

Nasıl kıyılır bu güzelliklere?

Bunlar ilahi güzelliğin yansımaları değil mi?

-------------

Pozitif duygular yüklene, yüklene,

doğa aşkından ser-hoş, Kızık yaylasına ulaştık.

Hay Allah müstehakını versin.

Ormanın içindeki geniş merada, kaşıkçı elması gibi duran; (anonim mimari zevkin eseri)Kızık Yaylası bitmiş, vezirken- rezil olmuş.

Eski yayla evlerinin arasına eğri-büğrü, çirkin evler yapılmış.

Hızlarını alamamışlar(Efsanevi Kızık düğünlerinin yapıldığı*),

Çatalçamlar bölgesini de çarpık-çurpuk çirkin evlerle doldurmuşlar.

Hani, Kızık Yaylası kuş uçmaz-kervan geçmez bir yerde olsa, eh alabilir, gözden kaçmıştır diyeceğim.

Öyle de değil.

Kör, kör parmağına hesabı; yayla, Seben yolu üstünde.

Bu hafta turizm haftasıymış!

Gel de:

Turizm haftası

Mangal tahtası deme.

Bu ne perhiz, bu ne lahana turşu.

Di mi!

------------

Yola devam ettik.

Seben-Kıbrıscık yol ayrımından Kıbrıscık yönüne döndük.

Taşlıyayla'dan itibaren, taşlar yoğunlaşmaya, Kıbrıscık yönünde, yer gök taş olmaya başladı.

Sanırsın gökten taş yağmış.

Göz alabildiğince çalı-diken .

Etrafta, hüzünlü köyler var.

Ha yok oldu, ha yok olacak.

Fukaralık zırıl zırıl akmada.

Gönlü ile bakanların, sessiz çığlıkları duymaması imkansız.

Kaçabilenler kaçmış.

(Kimi Bolu'da oluşturdukları kenar mahallelere, kimi başka illere.)

Ekmek derdi olmasa kim yerini yurdunu güle-oynaya terk eder.

Sebep olanlar utansın.

-----------

Vurdumduymazlık, had safhada.

Altta kalanın canı cıksın, düşüncesi sarmış her yanı.

Birazcık düşünme, birazcık gayret, çözer bu kör düğümü.

Kıbrıscık yolu kaymak gibi asfalt olmuş, ne güzel.

Elektrik hatları noksansız döşeli.

Dereler çağıl, çağıl.

Yani; un var, yağ var, şeker var, iş helva karacak ustaya kalmış.

--------------

Tesadüf bu ya; Kıbrısçık'a vardığımızda;

?milletvekillerinin de içinde olduğu? bir siyasetçiler grubu orada idi.

Halkın derdini dinlemeye-problemleri çözmeye gelmişler.

Eminim her dönemde, geliyorlardı

-------------

Arkadaşlar nassınız, eyisiniz değil mi?

Eyisiniz, eyisiniz.

Yaşa var ol, şak, şak, şak.

Sayın böyüğüm, bizim şu iş, bu iş, v.s, hallederiz, şap, şup, gezi tamam.

Halkın nabzı tutulmuşdur, vesselam.

------------

Nedense:

Şu Kıbrıscık'ı (alt yapı eksiklerini tamamlayıp) organize hayvancılık bölgesi yapalım demek akla gelmez.

Böylece; Bolu'nun verimli toprakları ve turizm hazineleri kurtulurmuş, kime ne!

Hem de, fincancı katırlarını ürkütmenin ne alemi var.

Nasıl olsa, olur bir turizm haftası,

Üç bez pano, iki nutuk, bir kokteyl, tamam.

Mangal tahtası küllenirmiş!

Miş de miş.

Eh o kadar kusur, kadı kızında da bulunur

-----------

Madem bu hafta da, beynimin dağarcığından, turizm aymazlığı çıktı.

Devam edeyim bari.

Elmalık'a, Bolu'ya yolcu girmesin diye (BARAJ gibi) tesisler yapacaklarmış.

Hem zaten yolcu onlar, turist değil.

Bize turistin parası lazım, yolcununki değil.

Onun bırakacağı para da ne ki:

Oto yoldan günde en fazla 80-100 bin insan geçer.

O baraj yapılmayıp da, Bolu'ya giriş ücretsiz yapılsa bile,

en fazla 30-40 bin kişi, Bolu'ya girer,

onlar da kişi başı,(yemeği, akaryakıtı, alışverişi v.s)en fazla 15-20y.t.l bırakır.

Değer mi?

Hem onlar D-100 den geçerlerse; kazalar artar.

Ne lüzumu var!

Yok trafik lambası, yok sürat tahdidi, daha neler,neler.

?Şu mektepler olmasa maarif vekaleti ne güzel idare edilir? deyen nazır; ne doğru söylemiş.

Ne lüzum var yırtınmaya.

Yaparsın bir turizm haftası.

Günün önemini vurgularsın.

Sonracıma, efendime söyleyeyim;

Katılırsın fuarlara.

İki kaşık ,üç bakır ve de 1000-2000çam fidanı dağıttın mı, olur-biter.

Böylece Bolu tanınır.

Bütün sorun, tanınmayan Bolu'yu tanıtmak.

Ne lüzum var, Elmalık barajı ile uğraşmaya.

Onun bunun, işine taş koymaya.

Bak ne güzel kafa patlatıp, kadife gibi, kılıf uydurmuşlar.

(Düzceliler; gariban Bolulular aç kalmasın diye, Kaynaşlı-Abant kavşağı arasındaki tüm işleri bize bırakmışlar diyor Bosiad.)

Bosiad bu iyiliğin altında kalır mı?

Maksat :

İyilik olsun.

Boluluların rahatı kaçmasın.

Maazallah, Elmalık tesisleri yapılmaz da;

insanların bir kısmı Bolu'dan geçmeye kalkarsa,

kaza-maza oluverir.

Al başına belayı.

Neme lazım bunlar belalı işler!

Gene en iyisi turizm haftası

Ve de mangal tahtası.

Mangal tahtasındaki turizmin küllerini süpürünce her yer temiz olur.

 

(1)Eskiden Kızık ve civarının düğünleri hepsi burada, bir arada yapılırdı.

8-10 gelin, her biri bir çatal çamın altında.

Toy toylanır, boy boylanırdı.

Tepeleme etler, dağ gibi pilavlar.

Pehlivanlar şan alır, şan verirdi.

İnsani değerler, misler gibi etrafı sarardı.

Masal gibi idi. Anlat, anlat bitmez.