Doğrularımız bizi bugünlere taşıdı. Yanlışlarımızsa daha ileri gitmemizi önledi. Avunmak yerine yanlışlarımızı düzeltebilirsek, çağı yakalayıp önüne geçebiliriz.

Bunun yolu ÖZELEŞTİRİDİR. Özeleştiri ise kolay değildir. İnsanoğlu, iğneyi kendine, çuvaldızı başkalarına batırma dürüstlüğünü, kolay kolay gösterememiştir.

Hatalı başkalarıdır.

Gelin biz bu genellemenin dışına çıkıp, BOLUCA sohbetimizin kurallarını koyalım.

- EĞRİ OTURACUZ EMME DOĞRU KONUŞACUZ

- ŞAPGAYI ÖNÜMÜZE GOYUP DÜŞÜNECÜZ. HADİ BAKAM Bİ...

IŞIKLI YAYLA KRİZİ

TEK, SEDAŞ olmadan önce bir kış günü yaylaya gittik. Yerde iki karış kar vardı. Bizden başka kimse yoktu. Yayla evinde yaktık ocağı, piknik yaptık. Zaman neşeyle akıp gitti. Hava karardı ve ansızın bütün yayla ışıl ışıl oldu. Hiç dikkat etmemişim. Meğer yaylanın her yanında elektrik direkleri varmış ve fotosel sistemi ile sokak lambaları otomatik olarak yanarmış. ŞAŞIRDIM.

Aradan birkaç gün geçti. Zamanın Valisini ziyarete gitmiştim. Biraz sonra TEK Müdürü de geldi. Vali bey hoş sohbet bir insandı.TEK Müdürümüz de öyle, sohbete başladık.

Sohbet TEK üzerinde yoğunlaştı. Müdür faaliyetlerini zevkle anlatıyordu. Bir ara söz aldım. Müdüre hitaben; TEK galiba yatırım plan programlarını yaparken İNSANİ duyguları öne koyuyor, dedim. Müdür beni tasdik etti. Ardından yaşadığım olayı anlattım: AYILAR, KURTLAR KORKMASINLAR diye kış günü yaylanın sokak lambalarını yakıyorsunuz. Şahsınızda TEK’i tebrik ediyorum, dedim.

Bir an sessizlik oldu. Müdür hicve cevap vermedi. Gülüştük. “Latifeyi latif bırak” düşüncesi ile konuyu uzatmadım.

[DEMİRKIRATLIK döneminin başlangıcından önce imece usulü ile kendi yolunu kendi yapmaya çalışan köylü, demirkıratlık ile birlikte yavaş yavaş değişmeye başladı.

Demirkıratlığın başlangıcından önce:

- İŞTEN ARTMAZ, DİŞTEN ARTAR

- DEVLET MALINDA SAÇI BİTMEDİK YETİMİN HAKKI VARDIR, düşünce kalıplarına sahip halk, kalıpları kırmaya, bir yandan da önceleri itibar etmediği kalıpları sevmeye başladı.

- DEVLETİN MALI DENİZ, YEMEYEN DOMUZ.

- GEMİSİNİ KURTARAN KAPTAN gibi...

Ve bu kalıpları süratle kullanmaya başladı.]

İşte bu değişimin sonucu KÖYLÜ on haneli bir yaylaya elektrik ister hale geldi. (Kilometrelerce mesafeye harcanacak direk, kablo, trafo, işçilik maliyetlerinin büyüklüğü onu ilgilendirmiyordu) Onu ilgilendiren şey yaylasına mümkünse diğer yaylalardan önce elektrik almaktı. Elinde çok güçlü bir silahı vardı. OY!

OY adeta sihirli bir değnekti. Bütün politikacılar adeta bu OY’un peşinde idi. Oy almanın en etkin yolu devletin imkanlarını köylüye (hovardaca) kullandırmaktı. Devlet beş yıllık planlar ve buna uygun programlar yapardı. Devlet yatırımları buna göre yapılmalıydı. Ama ne gam, planlar her an değiştirilebilirdi. Marifet yatırımcı Bakanlıkları ele geçirmekti. Devletin bütün imkanlarını doldurup taslara, dağıtabilirlerdi dostlara.

Hep öyle yaptılar.

İktidarı ele geçirenler, kaynakları VERİMLİ ÜRETİME değil, VERİMSİZ TÜKETİME dönük kullandı.

Git gide REEL KAYNAKLAR azaldı. Bu sefer politikacı, devletin borçlanması yolunu buldu. Verimsiz tüketim harcamaları devam ettirildi.

Ama gelin görün ki, birgün deniz bitti. BÜYÜK KRİZ BAŞLADI.

Boluca “EVLEK EVLEK SATTIK. BÖYLE BÖYLE BATTIK.” dersek doğru olmaz mı?

NOT: Zengin ülkelere öykünüp onlar gibi yaşamaya kalkmak yanlıştır. Ülkenin kıt kaynakları VERİMLİ ÜRETİMLERE tahsis edilmelidir. Kalkınma, zenginleşme ancak böyle mümkündür. Kıt kaynaklar yatırıma değil, tüketime harcanırsa sonuçta hep beraber sıkıntı çekilir.
Çok çalışmamız,
Çok üretmemiz,
Az tüketmemiz,
Bol tasarruf etmemiz yolu ile
ZENGİN VE MUTLU TÜRKİYE yakalanabilir.