4. Plan döneminde Bolu kalkınma trenine alınmış, kalkınmada öncelikli il ilan edilmişti.

O dönemi Bolu, Bolu Turizmle mi, sanayi ile mi kalkınır, kısır çekişmeleri ile geçirdi. Kalkınmada öncelikli olmanın avantajlarından yararlanamadı.

5. Plan döneminde Bolu trenden atıldı. Bir daha da trene alınmadı.

Valiler geldi.

Valiler gitti.

Belediye Başkanları geldi.

Belediye Başkanları gitti.

Zaman zaman, toplantılar yapıldı.

Konuşuldu, konuşuldu, konuşuldu........!

Güzel fikirler, doğru projeler ortaya atıldığı da oldu.

Gaye çözüm bulup, uygulama değildi.

Gaye toplantı yapmış olmaktı.

Konuşulanlar, hazırlanan projeler bir daha hatırlanmamak üzere unutuldu, gitti.

Hâlâ toplantılar yapılıyor.

Her toplantıda Amerika yeniden keşfedilmeye çalışılıyor.

Dönüp arkaya bakan yok....!

İşte size bir örnek;

Bundan yaklaşık 10 sene önce ‘20 HAZİRAN 1992’ tarihinde ‘Bolu Üçtepe Gazetesi’’nin tertiplediği sempozyumda yaptığım konuşma:

BOLU’DA TURİZMİN GELECEĞİ

Sözlerime Bolu Ticaret ve Sanayi Odası adına hazırladığım (DPT ye verilen) RAPORDA, muhtelif vesileler ile yazdığım yazılar ve konuşmalarda en son olarak TOBB Genel Kurulunda Bolu delegesi olarak yaptığım konuşmada dile getirdiğim; “BOLU DAĞ TURİZMİ TATİL ŞEHRİ PİLOT BÖLGESİ SEÇİLMELİDİR” cümlesini, Yeşil Turizm Tatil Şehri cümlesi ile değiştirerek başlamak istiyorum. Bu cümle bir TURiZiM MODELİDİR. Turizmde gelişmiş ülkelerde pek çok örneği vardır. Oysa Türkeye’de bu modelin hiçbir örneği yoktur. Bu model Türkiye için çok yenidir.

Neden Bolu için bu modeli seçtim?

Yakın zamana kadar Türkiye’de turizm denince akla güneş, deniz ve kum geliyordu. Bu üçü varsa mesele yoktur. Bunlar turiste ve Ege sahillerinde ya-pılacak konaklama tesislerini teşvik etmek sureti ile çözülmeye çalışılayordu.

Zamanla bu politikanın yeterli olmadığı müşahade edildi. Konu Türk kamuoyunda uzun uzun tartışıldı. Bu tartışmalarda turisti çekmede sadece güneş, deniz ve kum üçlüsünün yeterli olmadığı gerçeği ortaya çıktı.

Bunun üzerine yetkililer Türk turizmini güneş, deniz ve kum üçgeninin üzerine oturur olmaktan yani turizmimizi çeşitlendirme ana kararını aldılar.

Bu ana kararın tatbiki olarakta turizmin çeşitlendirilmesi icin Karadeniz Bölge Yayla Turizmi teşvik kapsamına aldı.

Turizmimizin çeşitlendirilmesi içinde çalışmalar başladı. Bunlar güzel gelişmelerdir. Bu güzel gelişmelerin ileride sağlıklı sonuçlar verebilmesi için bazı hususlara dikkat etmek gerektiği kanaatindeyim.

Bu kez geçmişte yapılan hatalar tekrarlanmamalıdır. Geçmişte ne hatalar yapılmıştır. Bir an bunlara bakalım.

-Sahil şeridindeki Turizm yatırımlarının teşvik edildiği dönemlerin başlangıcında:

1-Alt yapı yatırımları hiç düşünülmeden sadece bina yatırımları teşvik edilmiştir.

2-Çevre, tabii ve tarihi dokunun korunması için düşünülmemiştir.

Bunların sonucu Akdeniz ve Ege sahil şeritlerimiz beton yapıları ile dolmuş, sağlıksız bir görünüm almaya başladığı kamu oyunun genel kanısı haline gelmiştir.

-Geçmişte sadece hata mı edilmiştir?

-Olumlu gelişmelerde olmamış mıdır?

-Tabii ki olmuştur.

Bunlardan bir tanesi Güney Antalya projesidir. Bu proje Turizm Bakanlığımızın başarısıdır.

Projeyi destekleyen Dünya Bankası bu projeyi pek çok ülkede örnek proje olarak sunmaktadır.

-NEDİR GÜNEY ANTALYA PROJESİ ?

-Güney Antalya bölgesinde Turizm Bakanlığı önce Güney Antalya’nın Turizm hizmetine sunabilecek doğal varlıklarının (sahillerinin, koylarının, yeşil örtüsünün, kültür varlıklarının v.s.) envanterini çıkarmıştır. Bilahire bu envantere dayalı olarak fiziki planlama yapmıştır. Bu fiziki planlama ile Dünya Bankasından sağlanan kredi ile Güney Antalya’nın alt yapı çalışmalarına başlamış. Alt yapı çalışmaları tamamlandıkatan sonra elde mevcut fiziki planlamaya göre yöre turizm yatırımlarına açılmıştır. Bu suretle gerçekten modern, belli bir mimari çizgiyi takip eden tabiat varlıklarına hiç zarar vermeyen, başı bozukluk ve karışıklık sergilemeyen gurur kaynağı bir turizm bölgesi olmuştur.

Şimdi tekrar bakış açımızı Bolu’ya çevirelim.

Bolu; Ankara ve İstanbul gibi beton yığınlarının ağırlığı altında bunalmış varlıklı milyonlarca insanı barındıran, iki metropol şehrin ortasındadır. Ve bu iki metropole otoyol ile bağlanmak üzeredir. Otoyollar bittiğinde Bolu, İstanbul’a 1,5-2 saat, Ankara’ya 1-1,5 saat uzaklıkta bir yerleşim yeri durumuna gelecektir.

Bir diğer bakışa göre Bolu, İstanbul ve Anakara’nın banliyösü durumunda olacaktır.

O takdirde de Bolu’nun küçük şehir boyutlarındaki meselleri metropol boyutlarına ulaşacaktır.

Metropollerde Sanayi yatırımları için yer bulmakta fevkalade zorlanan ve yüksek maliyetlere katlanmak durumunda kalan sanayiciler, Bolu’ya sanayi yatırımlarına uygun bir metropol banliyösü gözü ile bakılacaktır. Bu bakış Sapanca’da kurulmakta olan TOYOTA otomobil fabrikası daha da yoğunlaşacaktır.

Öte yandan beton yığınları içinde bulunan metropol sakinleri için Bolu bulunmaz bir nimet, mutlaka arsa edinilmesi gereken bir yöre halini alacaktır. Bu durum Bolu üzerindeki arsa talebi baskısını fevkalade arttıracaktır.

Gerek sanayi yatırımı için, gerek ikinci konut için, gerekse sair ticari ve turizm yatırımı için arazi alacak olanlar süratle beton yığınlarını Bolu’nun her tarafına inşa etmeye başlayacaklardır. Eğer (pek geç kalınmış olmasına rağmen) bu günden itibaren süratle tedbir alınmadığı takdirde, Bolu sağlıksız bir biçimde yapılaşmış (beton yığınlarına dönüşmüş) doğası bir daha geri gelmeyecek biçimde tahrip olmuş, kayıp şehirlerden biri haline gelecektir.

Bu akibetin tahakkuk etmemesi için hemen ve hiç vakit kaybetmeden BOLU’nun doğasının kesinlikle korunması kararı alınmalıdır.

Yapılaşma kesinlekle orman içi alanlara sokulmamalıdır. Alınacak ilk tedbir budur. Geçici bir süre (Köy içi ve köy kenarı araziler hariç) kırsal alanlara kesinlikle inşaat müsadesi verilmemelidir.

Bu arada Turizm Bakanlığınca Bolu’da herkesçe bilinen yerlerin tadat edilmesi biçiminde değil, gerçek bir arazi çalışması yaptırılarak Bolu’nun turizm değerleri envanteri çıkarılmalıdır. Bu envanter çalışması ile birlikte Turizm Bakanlığı’nca Bolu Dağ Turizmi TATİL ŞEHRİ PİLOT BÖLGESİ olarak ilan edilmeli ve bu suretle Bolu Turizmi özel bir statüye bağlanmalıdır.

Bu noktada DAĞ TURİZMİ TATİL ŞEHRİ kavramına izah etmek gerekir.

Konuşmanın başlangıcında dünya ülkelerinin pek çoğunda Tatil Şehirleri olduğundan bahsetmiştim. Bunların bir kısmı sahil şehri olduğu gibi, bir kısmı da yeşil şehirdir.

Bu şehirler genelde metropollere pek uzak değildir. Tabiatın cömert davrandığı bölgelerdedirler ve bu şehirlerde turist her aradığını bulabilir. Bu şehirler turiste sadece orman, çayır, göl ve dere ile yatılacak lüks oteller ve yemek yenecek lüks lokantalar sunmazlar. Daha doğrusu bu şehir ve kasabalar tümü ile tatil ihtiyaçlarına göre planlanmıştır. Turistin ihtiyaç duyacağı herşeyi hatta hayal bile edemeyeceği imkanları turistin hizmetine sunmuştur.

Turist spor mu yapmak istiyor? Spor tehsisleri, hatta en fantastiklerine kadar...

Örneğin tenis kortları, buz pateni, rüzgar sörfü alanları, jaguzilir, atlı spor klüpleri, bovlink salonları, aqua tüneller yani su kaydırağı, mini golf salonları, golf sahaları, basket, valeybol, hentbol, okçuluk v.s. salonlar.

Eğlenmek mi istiyor? Diskolar, gazinolar, tatil oyunları, luna parklar, showroomlar, v.s daha akla hayale gelebilecek aktive imkanı emre amadedir. Turist adeta nereye gideceğini, ne yapacağını şaşırır. Tatilim keşke bitmese diye bir duyguya kapılır. Bu tatil şehirlerinde doğanın bakirliğinin korunması, ama doyasıya kullanılması da hedef alınmıştır. Bu nedenle bu tatil şehirlerine ait tabiat varlıklarının içinde yani orman içerinde, yaylalarda, göl ve dere kenarlarında yapılaşmaya asla müsaade edilmemiştir.

Ancak piknik yerleri, yürüyüş yolları, sörf sahaları, rüzgar sörfü alanları v.s. doğanın içine yerleştirilmiştir. Bunlara karşı şehir merkezinden bu tabiat güzelliklerine ulaşmak, asfalt yollar, teleferik hatları v.s ile fevkalade kolay hale getirilmiştir. Adeta doğa ile eğlence ve dinlenme merkezi arasında bir köprü oluşturulmuştur. İşte BOLU BÖYLE BİR TATİL ŞEHRİ OLMALIDIR.

Ne varki bunun tahakkuk edebilmesi ve BOLU’yu PİLOT bölge ilan etmesi gerekir. Çünkü böyle bir proje normal turizm yönetmenlikleri ile tahakkuk ettirrilemez.

Bolu pilot bölge edildikten sonra,

BOLU YEŞİL TATİL ŞEHRİ mantığına göre bir master plan hazırlanmalı, bu plan Bolu kamuoyuna da sunulup, yöre halkının da görüşleri alınalı ve bunu müteakip fiziki planlamaya geçilmeli, bu plan da tamamlanınca, yani Bolu şehir merkezinin neresi sanayi bölgesi, neresi iskân bölgesi, neresi eğitim merkezi, neresi spor alanı, neresi tatil köyleri, neresi yazlık villalar bölgesi v.s. belli olunca ve hangi bölge hangi büyüklükte ve ne çeşit yatırımlara müsaade edileceği, hatta mimari özellikleri belli olunca plan Dünya Bankası’na sunulmalıdır. Türkiye’den bu anlamda gidecek ilk pilot proje olacağı için eminim ki tasvip görecektir.

Dünya Bankası’ndan kredi alınınca Bolu’nun şehir merkezinin ve köylerinin tümünün bu pilot bölge mantığı içinde yeni imar planı yapılmalı yani her bölgenin bölgesel fonksiyonlarına göre imar paftaları tanzim edilmeli ve bu planlara göre her türlü alt yapı, kanalizasyon, su, elektirik, şehir içi ve doğa ile irtibat yolları, teleferik hatları, ormanların içine serpiştirilmiş bir çok yenitler v.s yapılmalı. Bütün bunlar tamamlandıktan sonra turistlik tesis yapmak isteyen yatırımcılar teşebbüslerine Bolu açılmalı ve işte o zaman Turizm Bakanlığı Bolu’da turizmi teşvik etmelidir. Ve bu teşviğin adı yayla turizmini teşvik olmamalıdır. Eğer bütün yapılmadan Bolu yaylaları Turizm yatırımcılarına açılır ise Bolu da gerçek anlamda Bolu halkına para kazandıracak bir turizm olayı canlandıracak bir turizm olayı canlandırılmış olmaz. Olsa olsa metropollerin betondan bunalmış varlıklı kesimlerin villalarını barındıran kaybedilmiş bir şehir olur.

Herhalde Turizm Bakanlığı’nın düşüncesinde de böyle bir fikir var ki, en son yapılan düzenlemede yani Karadeniz bölgesi yayla turizmini teşvik kararı ekinde; yayla turizmi teşviği kapsamına alınan yerler arasına Bolu yaylaları alınmamıştır. İyiki de böyle olmuştur.

Şimdi gelelim hali hazır duruma: Halen Abant Gölü ve çevresi fevkalade bakımsız haldedir. Göl mütamadiyen küçülmektedir. Gerekli bakım olmadığı için, günü birlik gelen metropol ve çevre kentlerin insanlarının yoğunluğu altında ezilmiş durumdadır. Gölcük te aynı durumdadır. Yedigöllerin piknik alanları yeterince tesis edilmemiştir. Bir yandan da metropol halkları Otoyol’un nasıl olsa yakında biteceğini düşünerek yeşil içinde de bir yazlığım olsun diyerek bakışlarını Bolu’ya çevirmiştir. Süratle Bolu’nun orman içi ve orman kenarı alanlarını satın almaktadır. Kamu iktisadi işletmeleri pek çok doğa parçasını işgal etmiş durumdadır. Bu hali ile Bolu’nu turizmden gelir elde etmeyi umması hayalinde ötesindedir. Öte yandan pek çok kişi turizmi otel yapmak olarak görmektedir. Zannetmektedirler ki BOLU’ya ne kadar çok otel yapılırsa, o kadar çok turist gelir. Unutulmamalıdır, turist otel için bir yöreye gelmez. O bölge turuste sunulduğu doğal imkanlarla ve her türlü eğlence, spor v.s imkanları ile turistin dikkatini çekerse, işte o zaman oteller kalite ve kaliteleri ile birer tercih faktörü olur. Bolu bir anlamda birinci barajı aşmıştır. Kalite ve kantite yönünden yeterlidir. Hatta bir hayli da atıl kapasitesi vardır. Şimdilik Bolu’nun meselesi; Bolu’ya turistin Bolu, Bolu olduğu için gelmesini sağlamaktır. Eğer gelenler nihai durak yeri olarak Bolu’yu seçerek gelirse bu Bolu için sevindirici olur. Halen Bolu bu durumda değildir. Yabancı turistler açısından Bolu Kapadokya’nın ucuz bir ara durağıdır. Ve Bolu’nun bu durumu Nisan yağmurlarına benzer. Bir gün için Bolu’yu hedef alıp gelenler; sadece günübirlikçiler ve kışın kayak için gelen üst gelir gruplarıdır. Bunların hiçbirinin Bolu’ya sağladıkları gelir yoktur.

Neden mi?

Günübirlikçiler, piknik paketleri ile Bolu’ya gelmekte. Gölcük ve Abantı keyiflerince kullanıp, akşamına doğamıza çöplerini armağan edip gitmektedirler.

Kayak ve kış dinlenmesi için gelenler yollarımızı kullanıp, parayı Kartal Kaya ve Abanta bırakmakta, o paralardan Bolu halkı pek istifade edememektedir.

Dünya kayak merkezlerinin pek çoğu konaklama tesisleri kayak pistlerinin hemen yanında değildir. TV ve Sinema filimlerinde de görüldüğü gibi kayak için gelen turistler şehir merkezinde kalır. Genelde kayak merkezinin olduğu yerlere teleferikle giderler.

Pistlerin yanında sadece lokanta ve kafeler vardır.

Bunun iki temel amacı vardır.

1-Pist alanlarını daraltmamaktır.

2-Yöre halkına daha çok gelir sağlamak.

Metropollerden gelip orman içi ve orman kenarı arazileri alanlara gelince;

Mevcut yasalara göre bu insanlar en tabii haklarını kullanmaktadırlar. İstekleri fevkalade masum ve haklıdır. Netice itibarı ile şöyle bol oksijenli, bol yeşil alanlı güzel bir yerde keyfince yazlık ev yapmak istemektedir. İnsanlar pekte haklıdır. Büyük şehirlerde bunalmışlardır zaten. Bunlara neden kötü göz ile bakalım, tabii bakmayalım. Tabii ki yapsınlar. Ama başı bozuk bir biçimde değil. Avrupa’nın hemen her yerinde her isteyen her istediği yere ev kondurmaz.

Örneğin İsviçre’de tarım alanı olarak ayrılmış bir bölgeye kesinlikle ev yapamazsınız. Her yörenin bir mimari karakteri vardır. Keyfi mimari ile bir zıtlık oluşturamazsınız. Belli bir mimari karaktere uymanız gerekmektedir.

Mevcut yasalarımız çerçevesinde Bolu’da kırsal alanlara yönelik arazi talebini ve yazlık bina isteğini durdurmak mümkün değildir. Otobanın bitimi yaklaştıkça bu istek daha da artacak, otoyol bitince tam manası ile patlayacak. Bolu düzensiz bir yazlık evler yığını, kirli bir Abant ve ölü bir doğa sahibi olacaktır.

Bu cümlelerden yazık evlere tamamen karşı olduğum anlamı çıkarılmasın. Eğer nerelere yapılabileceği ve nasıl bir mimari karakterde olacağı saptanmış bir ortam gelir ve bu evler doğanın bakirliğine göz dikmeyecek, doğayı yok etmeyecek miktarda olursa tabii ki makbuldür, faydalıdır. Tabii ki doğadan sadece kurtlar- kuşlar gibi doğaya zarar vermeden, hatta doğaya kutlar- kuşlar gibi yararlı olarak.

Netice:

Bolu ile ilgili ortaya koymaya çalıştığım ileriye dönük tahminler ve ortaya koymaya çalıştığım öneriler bir yumruk gibidir. Adeta içice geçmiştir. Bu nedenle bunları da tasnife tabi tutmak gerekir.

1-Siyasi otoritece benimsenmesi gereken politikalar.

2-Bolu mahalli ve yöre halkının alabileceği tedbirler.

Bolu’nun yeşil tatil şehri pilot bölgesi seçilmesi; ki Bolu’nun Turizmle kalkınmasının ana şartı budur. Bunun gerçekleşmesi bu projeyi Turizm Bakanlığı’na benimsetmekle olur. Eğer biz Bolu kamuoyu olarak Turizm Bakanlığı bizim tabiat zenginliklerimizi ve yöre olarak turizme çok uygun olduğumuzu kendiliğinden keşvetsin ve Bolu’ya “sizi yeşil tatil şehri, pilot bölgesi seçtim”desin diye beklersek, eminim ki daha uzun yıllar bekleriz ve sonuçta Bolu’nun doğası tükenir. Böylece Bolu’nun da turizm diye bir meselesi kalmaz.

Bu kötü sonucun tahakkuk etmemesi için Bolu kamu oyunun harekete geçmesi siyasi parti temsilcilerinin, parti farkı gözetmeden bu konuya sahip çıkması, parlamenterlerimizin bu konunun ısrarlı ve aceleci takipçisi olması gerekir.

Bu arada biz Bolulula’rın ve mahalli idare teşilatlarımızın da boş durmaması gerekir.

Öncelikle biz Bolulular turizmin, kalkınmamızda çok önemli katkıda bulunacak bir sektör olduğunu kabul etmeliyiz. Bunu benimsemeli ve Bolu’nun günübirlikçileri ve kışın üst gelir gruplarının dışındaki büyük turist kitlesini şu an için cezbedecek bir cazibeye sahip olmadığını kabul etmeliyiz. Ayrıca turist denilince sadece tatil için seyehat edenleri de anlamamalıyız. Ticari amaçlı, eğitim amaçlı,v.s. seyahat edenler de turistir. E-5 den, otoyoldan geçenlerde turistir. Ve biz bunları da tatil için seyahat edenler gibi Bolu’ya çekmeye çalışmalıyız. Bunun için zihniyet değişikliğine ihtiyacımız vardır.

Hali hazırda bütün bu insanları Bolu’ya çekmek için hiçbirşey yapmamakta, hatta Bolu’ya uğramamalaırı için gereken tedbirleri de almış bulunmaktayız.

Bolu Belediye meydanının haline bir göz atalım. (ki halihazır otel ve lokantalarımız buradadır.) bir yabancının özel aracı veya otobüsü ile rahatça park edip, otelde yatması veya yemek yemesi mümkün değildir. Bir maceradır. Belediye meydanında park etmek, yanılıp da park etmeye cesaret edenleri de pişman etmekteyiz.

Unutmayalım ki hiç bir yabancının Bolu’ya mecburi gelişi yoktur. Bolu halen bir sanayi ve ticaret merkezi değildir. Bolu’da hiçbir Bakanlık yoktur.

Bolu halihazırda cazip aktiviteleri olan bir turizm cazibe merkezi değildir. Hem turizm malzemeleri vardır. Ama kullanılmaz durumdadır. Bu gerçekleri kabul etmeli, kesin bir zihniyet değişikliğine gitmeli, Bolu’ya gelecek her yabancıyı bir turist, bir velinimet kabul etmeli, ve bütün imkanlarımızla onları rahat ettirmeye çalışmalı, memnun etmeye çalışmalıyız, ham kaynaklarımızı işlemeye çalışmalı, tek kelime ile turizm seferberliği başlatmalıyız.

Özel İdareler ve Belediyeler belde için vardırlar. Bütün kaynakları belde için ve belde halkının istekleri ve çıkarları doğrultusunda kullanılır.

Bolu kendi imkanları ile, şehir merkezi ile zengin doğasını suratle birleyştirmeye çalışmalıdır. Ana hedefimiz bu olmalıdır. Esasen Bolu zengin tabiatına hiç de uzak değildir.

Süratle Köy Hizmetleri Bölge Müdürlüğü ve Orman Bölge Müdürlüğü, Özel İdare işbirliği ile tüm orman yollarının iyileştirme çalışmalarına başlamalıyız. Öncelikle Karasu Mevkiinden Kartalkaya noktasına kadar asgari üç duraklı -Gölcük 1. durak, Kızık Yaylası 2.durak, Sarıalan Yaylası 3. durak, Kartalkaya 4. durak -olacak şekilde bir teleferik hattı inşaasına başlamalıyız. Bunun için Dünya Bankasından kredi alınabilir.

Yedigöller yolu Turisti caydıracak niteliktedir. Uzun, virajlı, son derece bozuk ve yorucudur. Bu yolda ıslah edilmeli ve bu yöreye de bir teleferik inşasını düşünmeliyiz.

Ölüme terk edilmiş mevcut doğal varlıklarımızı hemen ele almalı ve ıslahına gitmeliyiz. Örneğin Abant hiç vakit geçirmedin Orman teşkilatı ve Özel İdarece ele alınmalı öncelikle göl ıslah edilmeli, temizlenmeli, gölün su kaybı önlenmeli ve asla yeni yapılaşmaya müsaade edilmemelidir.

Gölcük de bu kapsamda ele alınmalıdır. Bu iki göl ihtiyaca cevap vermemekte, günü birlik piknikçilerin yoğunluğu altında ezilmektedir. Bu yoğun talebe dur demek yanlıştır. Bunun için Abant, Gölcük gibi yeni alanlar yaratmalıyız. Ormanlarımızda DSİ, Köy Hizmetleri ve Orman Teşkilatı işbirliği ile yeni göletler ve piknik alanları oluşturmalıyız.

Seben’deki Muslar gibi tarih hazinesini Türk ve Dünya Kamu oyuna tanıtmalı, bu yeri ve benzerlerini ulaşabilir hale getirmeliyiz. Halen Bolu’nun güzelliğini duyup gelen ve beş yıldızlı göl kenarı ve pist kenarı otellerinde kalmaya gücü yetmeyenler Bolu’ya geldiklerine pişman olmaktadırlar.

Bir turizmci olarak bu acı durumu pek sık gözlemekteyiz. İnsanlar kah özel aracı ile kah otobüsle cennet Bolu hayali ile geliyor. Binbir park mecerası atlatıp bir otele yerleşiyır.

Ve soruyor.

Bolu’nun gidecek nereleri var?

Soruyor ne tarfa nasıl gideriz?

Başlıyoruz: şuradan git, şurdan dön, şuraya sap v.s.

Demek ki çok basit bir iş olan yol levhaları işini bile halledememişiz.

Öncelikle bir yabancının hiç kimseye sormadan gideceği yeri bulmasını sağlayacak yol levhalarını halletmeliyiz.

Gidiyorlar, akşam döndüklerinde yol yorgunu, perişan ve pişmanlar.

Demekki yol işini halletmeliyiz.

Ertesi günü bakıyoruz valizlerini toplayıp gitmeye hazırlanmışlar. Niye gidiyorsunuz? Diye sorduğu-muzda:”Ağaçları ve gölleri gördük çok güzel ama sıkıldık” diyorlar. Ve çekip gidiyorlar.

Meselenin püf noktası buradadır.

Türkiye’nin 5 yıldızlı otellerde konaklayacak üst gelir gruplarının dışındaki tatil isteyen çok geniş bir kitlesi vardır.Bu insanlar Bolu’ya gelebilmeli, Bolu’da rahat ettirilmeli, toplu taşıma vasıtaları ile (teleferik, belediye otobüsüv.s.) eski ve yeni pek çok piknik alanlarına ucuz ve rahat bir şekilde ulaşabilmeli, akşam Bolu’ya geldiğinde her türlü imkanı, (eğlence, spor v.s.)Bolu’da bulabilmelidir.

Ayrıca Sanayi ve Ticaretin Turizmin düşmanı değil kardeşi ve onu besleyen bir ana kaynak olduğunu da unutmamalıyız. Yıllar yılı Bolu Sanayi ile mi? Turizm ile mi? Kalkınır diye bir kısır çekişme unutmayalım. Bunlar birbirini besler. Tabii birbirlerine zarar vermeyecek şekilde konumlandırmışsak, doğaya zarar vermeyecek sektörler seçebilmişsek ve kurulacak olan sanayi kuruluşlarının doğaya zarar vermesini önleyici tedbirleri almışsak.

Bolu’nun halen 60 hektarlık bir organize sanayisi mevcuttur ve burada ancak küçük yan sanayi üniteleri kurulabilir. Halen de bir kısmı daha faaliyete geçmemiştir. Bir kısmı kuruluş aşamasında bile değildir. Mevcut ekonomik durgunluk ve yüksek kredi maliyetleri dikkate alınırsa normaldir. Ama bu durum böyle sürüp gitmez. Bolu’da büyük ve yan sanayii; sanayilere iş verebilecek büyüklükte parseller ihtiva eden yeni ve büyük bir Organize Sanayi kurma girişimlerine başlamak, diğer yandan da bu fabrikaların kurulmasını cazip kılacak kalkınmada öncelikli il olma çalışmalırını sürdürmeliyiz. Eğer bunları da yaparsak Bolu turizmde sağlıklı büyümeye girer ve Bolulu turizmden sağlıklı gelir imkanı bulur.