- Eşeğe binip yarışma.

Alemin işine garışma.

-İleri gitme başına.

Geri galma, gıçına vurula.

Bu özdeyişler;

Bolu halkının (asırlar boyu) yaşadığı acı tecrübelerin, çektiği çilelerin ürünüdür.

Toplumsal şuurun, “kara mizah biçiminde” ortaya koyduğu (tepki ile karışık) kabulleniştir.

Bolu halkı “uzun tarihi boyunca” sindirilmiş, kul olmaya alıştırılmıştır.

Ağzı var, dili yok bir toplum haline getirilmiştir.

Düşünmeyen, sorgulamayan bir halk yaratılmak istenmiştir.

Böyüklere iteat, Dövlete kayıtsız şartsız bağlılık, Bolulunun karakter özelliği haline getirilmiştir.

Terbiye, edep, açısından bakıldığında, güzel gibi görünen bu tablo: (bu tabloyu yaratan) toplum liderleri için, sayısız kolaylıklar sağlarken, geniş kitleleri, sindirmiş, uyuşturmuştur.

Bolu beyi, bu sayede Bolu’da saltanat sürebilmiştir.

Dövlet’e gayıtsız şartsız iteati, kabul eden (padişahımız efendümüze bağlılık Allah’ın emrüdü) düşüncesini ilmek ilmek ören, zamanın böyükleri:

Ağzına vurulup, ekmeği elinden alınabilir hale getirdikleri.

Bolu halkını;

“Dövlet ve din elden gidiyor.” sloganı ile ayaklandırıp, Bolu-Düzce isyanlarını gerçek-leştirmişlerdir.

Maalesef (tek suçu devlete bağlılık ve büyüklere iteat olan) Bolu halkı, tarih önünde mahkum edilmiştir. Bu mahkumiyet, Bolu halkını dahada sindirmiş ve

Onu:

[Alemle gelen düğün bayram diyen, etliye sütlüye karışmaz; Otu dedin mi, oturan, galk dedin mi, galkan; Acuk aşım, gaygusuz başım’ı, prensip edinen, sessiz, ilgisiz, tepkisiz, duyarsız] içine kapanık bir toplum haline getirmiştir.

Çekilen ızdıraplarla kemikleşen, toplumsal suskunluk ve kayıtsızlık, demokrasiye geçildiğinde de değişmemiştir. Bolu halkı (hakkı olanı isteyememiş) bu benim hakkımdır demeyi bilememiştir.

-Ayıp olu.

-Kızıvorla.

-Darılıvorla.

-Nembenkine (ben ne bileyim)

-Irahatımız gaça.

-Helbet, Böyüklerin bi bildüğü vadu, teslimiyetciliği ile:

HIŞDAYAMAMUŞDUR. (sesini çıkaramamıştır.)

Bu sessizliğin kırılması.

Toplumsal bilincin geliştirilmesi şarttır.

Bu da toplum liderlerinin, “toplumsal konularda bireylerin düşünmesini, düşündüğünü, ifade etmesini” teşviği ile mümkün olur.

Hakikat güneşinin ortaya çıkması; düşüncelerin tartışılmasına bağlıdır.

Bu ortamın hazırlanmadığını düşünenler; “susmak zorunda bırakıldığı takdirde” fikri gelişme sağlanamaz.

SEVGİLİ AHMET ABİ,

Koç Vakfı’nın, bu yıl verdiği kültür ödülünden etkilenmiş, duygularımı okuyucularımla paylaşmak istemiştim. Ben iyi ve güzel’e tutkulu bir insanım (sizinde dediğiniz) gibi “bir Bolu sevdalısıyım”

İzzet Baysal Vakfı, bu sevdanın baş tacıdır.

(Halk ozanının dediği gibi: Uçan kuştan, esen yelden sakınıp kıskandığım) gurur kaynağım, ülküm, modelim “yolunda olmayı”Allah’tan dilediğimdir.

Onun en iyi olmasını ister, üzerine titrerim.

Sizin, “Abesle iştigal” dediğiniz, egonun tatmini olarak vasıflandırdığınız, yazımın ana fikri, asla Koç Vakfı ile İzzet Baysal Vakfını MUKAYESE değildi.

Hiç düşünmediğim (aklımın ucundan dahi geçmeyen) şey, O İKİ DEV ÇINAR AĞACINI kıyaslamaktı. Yazımda dediğim gibi:

Onların kültürü ALLAH rızasını hedefliyordu. Allah rızası yolunun, insanın kalbinden geçtiğini biliyorlardı.

Hedefleri insana hizmetti.

Yüce hedefler, asla mukayese konusu yapılamaz.

Böyle bir şeytani düşünceden, ALLAH’a sığınırım.

Gayem “daha iyi nasıl olur’u” düşündürmekti.

Kardeşim, biz seni ciddiye alıp, altı yıl öncede sana cevap vermiştik, neden aynı konuyu tekrar açıyorsun, diyorsunuz. Ben o tarihte verdiğiniz cevaptan tatmin olmamıştım. Ama, siz üzüldüğünüz için, susmuştum.

Bu defa ki yazınızda da; siz temennilerimi, “polemik diye” tanımlıyor ve yine susmamı diliyorsunuz.

Oysa ben:

bolununsesi ’nde, köşe yazısı yazmaya, bir İNANÇLA başladım. Ve bunu “BOLUCA yazısının yanına SİMGE KARİKATÜR” olarak koydum.

Bir yanda (üzerine çarpı koyarak reddettiğim)

Görme.

Duyma.

Söyleme’yi benimseyen, maymun.

Diğer yanda da;

Gören.

Duyan.

Söyleyen, üç maymun.

Neden yazmaya başladığımı da: “ilk yazım olan” Kabrin Nur Dolsun Akın Abi başlıklı yazıda “İNANÇ MANİFESTOM OLARAK” ortaya koydum.

Siz benim için, çok değerlisiniz. İzzet Baysal vakfının, baş mimarısınız, kalbim size saygı ve sevgi ile doludur. Asla sizi üzmek istemem.

Ama siz, düşündüklerimi yanlış anlayabilirsiniz, üzülebilirsiniz diye İNANCIMDAN vazgeçemem.

İnancım; iyi ve doğrunun bulunması için; düşüncelerin (yanlış bile olsa) serbestçe ifade edilmesidir. Bu uğurda, her türlü çileye razıyım.

Bugün artık, İzzet Baysal amca aramızda yok. Vakfını ve eserlerini Bolululara bıraktı. Tüm Bolulular, bu Vakfın murisidir. Ben de “Bir Bolu sevdalısı olarak” mirasıma sahip çıkmaya, (onu korumaya, kollamaya, geliştirmeye) çalıştığımı sanıyordum.

Bu defa ki yazınızda; Yurdaer, ağzında gevelediğin düşünce ve proje ne ise, etraflıca bir anlat, demenizi beklerdim.

Eğer, bu vakıf bizim aile mirasımızdır. Biz ve bizim seçtiğimiz mütevelli üyeleri haricinde, hiç kimse bu vakfa karışamaz, (düşünce ifade edemez) diyorsanız, o başka.

Bana, vakıf ve hizmetleri için “kurguladığım projelerin detaylarını,” toplum önünde açıklama müsaadesi verin. Ben (projem en doğrudur, en iyidir,) iddiasında değilim. Ama: benim açıklamalarım, tüm Bolulular’ın “Vakıf hakkında” düşünme ve fikir üretmesine yol açabilir. Halk mirasına sahip çıkabilir. Ve bu sayede de; inşallah, İzzet Baysal Vakfı, daha büyür ve ebedi olur.

NOT:

1- Bilirsiniz; bizim töremize göre: büyüklerin vurduğu yerde gül biter.

2- Büyüklere kızılmaz, darılınmaz. O nedenle ŞAMARınızdan dolayı size kırılmış değilim.

3- Karagöz oyununda dendiği gibi: her ne kadar sürc-ü lisan ettimse af ola.