YORUMSUZ

Cumartesi günü, üniversitemizin yeni rektörü basın toplantısı yaptı.

Önce, rektör anlattı, ardından sorular soruldu, sonra rektör cevapladı.

Bu toplantıda konuşulanlar, sorulan sorular, alınan cevaplar basın mensuplarınca bir biçimde Bolu kamuoyuna aktarılacaktı.

Benim de köşemde; bu basın toplantısından çıkardığım sonuçları, okurlarıma iletmem lazımdı....!

Ama nasıl?

Konu, öyle bir köşe yazısına sığacak cinsten değildi.

Ayrıca ben de, kağıdı kalemi alıp “Şıpın işi” yazı döktürebilme yeteneğinde olanlardan değildim.

Zaman çok kısaydı.

Gazete Pazar akşamı hazırlanıp baskıya veriliyordu.

Elimde bu sayı için hazırladığım bir yazı vardı.

Çok sıkışırsam onu kullanırım diyordum.

Gönlüm razı olmadı.

Hasılı; Pazar sabahına sıkıntılı başladım.

Nerden başlamalı, ne yazmalı diye kara kara düşünürken gözüm Hürriyet Gazetesi’nin, Pazar ilavesine ilişti.

Kırmızı zemin üzerinde, spor giyimli genç bir adamın resmi vardı.

Resmin altında büyük puntolarla ŞAŞIRTICI PATRON yazıyordu.

İlgilendim.

- Adı OĞUZ ÖZERDEN’miş.

- Otuzdokuz yaşındaymış.

- BİLGİ ÜNİVERSİTESİ’ni kurmuş.

Meraklanıp okumaya devam ettim.

Çok keyifli bir röportajdı.

Sevgili okuyucularım;

O röportajdan bazı pasajları size olduğu gibi aktarmak isterim.

İşte, birinci pasaj;

Niye alışık olduğumuz patronlardan değilsiniz

Ben işadamı filan olmak için girişmedim hayata.

İstanbul Üniversitesi’nde Uluslar arası ilişkiler okuduktan sonra gazeteci oldum. İki yıl Yeni Asır’da çalıştıktan sonra gazetecilikten sıkıldım, bir burs kazanarak İngiltere’ye gittim, Cambridge Üniversitesi’nde master yaptım. London School of Economics’te doktoraya devam ettim. O sırada 12 ülkede 900’lü hatlarla audiotext servisi veren bir şirkete tanıtım – reklam konularında danışmanlık yaptım. Bana bu işi Türkiye’de beraber yapmayı teklif ettiler ve o andan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı!

İşte ikinci pasaj;

Oğuz Özerden’in adının 900’lü hatlarla anılması on yıl kadar önce Türkiye’de başlattığı furyadan kaynaklanıyor. O bugün unutulmak istese ne yazar, tarihe, “900’lü hatların babası”olarak geçti bile. Çünkü pazarlamacıların deyimiyle “niş” bir alan yakaladı ve inanılmaz paralar kazandı. Alo Bilgi’yi yedi kişiyle kuran Özerden, bugünYEDİBİN ÖĞRENCİSİ, BİNE YAKIN ÇALIŞANI olan İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin Mütevelli Heyeti Başkanı, Onun cesareti ve sermayesiyle 1996’da kurulan üniversite uluslar arası eğitim anlayışı, kültür sanat etkinlikleri, EN FAZLA BURSLU ÖĞRENCİYE SAHİP OLMASI veKAYNAKLARINI ÖĞRETİM ÜYESİ YETİŞTİRMEYE SEFERBER ETMESİ , sürekli yenilik peşinde koşması gibi özellikleriyle DÜNYA ÜNİVERSİTESİ olma iddiasında. O ise üniversitenin birinci adamı olmasına rağmen halen İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde doktora yapıyor.

İşte üçüncü pasaj;

Bir özel üniversitenin Mütevelli Heyeti Başkanı olmak ne demek? Sizi tanımayan biri, ne iş yaparsınız, diye sorunca ne cevap verebiliyorsunuz?

Bunu ben de hep düşünüyorum. Bilgi Üniversitesi’nde çalışıyorum diyorum. Burası bir vakıf üniversitesi. Sahibi de yok, ortağı da yok, kâr amacı da güdemez. Kazandığını eğitime yatırır. Üniversite vakfının resmi kurucuları var. Ben, Yiğit Ekmekçi, Halit Kakınç, Toktamış Ateş, Gülten Kazgan, Asaf Savaş Akad, Latif Mutlu, Orhan Gemicioğlu, Orhun Çavdar, Lale Duruiz... Ve de bize ilk günden beri destek veren diğer çalışanlarımız, akademisyenlerimiz ve öğrenciler. Üniversite’nin sahibi onlar. Gözyaşartıcı oldu ama öyle.

Peki bütün gün ne iş yapar mütevelli heyeti başkanı?

Kuruma göz kulak olur. Projeler geliştirir, sorunları çözmeye çalışır, dert dinler. Benim kendime iş edindiğim alanlar üniversiteyi bir adım ileriye sıçratarak projelerle, yeniliklerle uğraşmak; kurum içinde çalışanlarla, öğrencilerle sohbet edip daha insani, keyifli bir yaşam alanı oluşturmak. Kolay işleri ben yapıyorum anlayacağınız. Hem içerde, hem de dışarda bir nevi halkla ilişkiler.

Öğrencilerden gelen paralarla koca bir üniversite dönüyor mu?

Evet enteresandır, bunu araştırın. Bazı özel üniversiteler devlet yardımı alır. Biz DEVLET YARDIMI ALMAYI REDDEDEN İLK VE ŞU AN DA TEK VAKIF ÜNİVERSİTESİYİZ . Bu prensip meselesi. Mesela ODTÜ rektörü çıkıyor, okulun kaloriferlerini yakacak para bulamıyorum, diyor. Biz niye üniversite kuralım kendimizi idare edemeyeceksek...

Sevgili okuyucular;

Bu köşenin boyutları röportajla ilgili yorum yapmama imkan vermiyor.

Yorumu sizlere bırakıyorum.